Nitekim Endülüs'ün fethi -Katoliklerle doğrudan mücadele- de böylesi bir siyasi yakınlığın kurulmasıyla başlamıştır.
Özetle, Hz. İsa'yı Tanrı değil peygamber olarak vasıflandırmak ve Hz. Meryem'e bir kutsiyet atfetmemekle Katoliklik mezhebinden farklı olan Arianlar'ın Sebte hâkimi Julianos, Vizigot Kralı Katolik Rodrigo ile olan savaşında, 705 yılında Mağrib Afrikası'nda kesin bir zafer kazanan Mûsâ b. Nusayr'dan yardım istemiş, o da Târık b. Ziyâd'ı bu maksatla Endülüs'e göndermiştir. Târık, Kral Rodrigo kumandasındaki kalabalık bir Vizigot ordusunu birkaç gün içinde bozguna uğratmış ancak bununla yetinmeyerek, bilahare Mûsâ b. Nusayr'ın da kendisine katılmasıyla İspanya'nın neredeyse tamamımı fethetmiş ve İspanya'da 1492 yılına (hatta bir yüz yıl daha ilerisine) kadar sürecek olan Endülüs Müslümanları devrini başlamıştır. (Bkz.: Mehmet Özdemir, Endülüs Müslümanları – Siyasi Tarih, TDV, Ankara 2016)Kendi zamanımızın bakışıyla söz konusu fetihte ahlaki - siyasi bir çatışmanın öne çıktığını söyleyebiliriz. Çünkü birilerine yardım etmek ahlaki, bir mülke hakim olmak ise siyasi bir konudur. Ancak burada unutulmaması gereken ahlakın fertlere, siyasetin ise devletlere has olduğudur. Günümüzde ABD'nin Ukrayna- Rusya savaşında Ukrayna'ya yaptığı yardımın onun nadir toprak elementlerine el koymasıyla sonuçlanması bunun tipik bir örneğidir. Hıristiyanlıkla İslam arasındaki inançtan kaynaklanan karşıtlığın, zikrettiğimiz örnek üzerinden düşmanlığa dönüşmesi ve hatta bu düşmanlığın Müslümanlar tarafından, inanç ve siyaset karşıtlığının müşterek ifadesi olarak Haçlılık'la karşılanması İspanya mücadelesi özelinde Katoliklik mezhebiyle olan çatışmayı aşarak genelleşmiştir.Ama yine de Katoliklerin Reconquista'da Müslümanları topladıkları meydanlarda diri diri yakmaları, Ronda uçurumlarından atarak katletmeleri, sürgün için zorla bindirildikleri gemileri batırarak boğmaları… ABD-İsraili'nin Gazze Soykırımı'ndan farklı bir sonuca bağlanamaz. Bu sebeple her ikisi de Haçlılık kelimesinde toplanmakta ve eski – yeni ayrımı söz konusu olmaksızın Müslümanların haklı tepkisine konu olmaktadır.
Bu durumda önceki yazımıza başlık olan "Filistinlileri seven Katolikleri sevmeli miyiz" sorusunu nasıl cevaplayabiliriz Yani 5 asır önce Endülüs Müslümanlarını katleden İspanyol Katoliklerinin, Gazze Soykırıma karşı çıkmanın da ötesinde canlarını ortaya koyarak Küresel Sumud ve Özgürlük filolarında yer almalarını nasıl izah edebiliriz