Küresel Sumud ile Özgürlük filolarında yer alan serdengeçtilerin, ABD-İsraili'nce soykırıma maruz bırakılan Gazzeli mazlumlara sembolik de olsa bir yardım ulaştırabilmek ve maksatla zaten tüm giriş kapılarını tamamen kapatmış bulunan ABD-İsraili'nin hiç değilse deniz yönünden kıskacını yani ablukasını kırmak için yaptıkları seferleri yoğun olarak konuşuyoruz.
Konuşmamız da gerekiyor çünkü, o filolarda yer alanlar uluslararası sularda seyrettikleri halde, ABD-İsraili'nin saldırında derdest edilmekle kalmadılar, Yeni Şafak gazetemizin de ilgili bir rapor vesilesiyle haberleştirildiği üzere (bkz.: https://www.yenisafak.com/dunya/israilin-iskence-ve-suc-merkezi-4755709) Negev Çölü'nde, Beersheba'nın yaklaşık 72 km güneybatısında yer alan bir Ktzi'ot Gözaltı Kampı'nda muhtelif sorgulamalara, tacizlere ve işkencelere maruz kaldılar.Elbette bunları hukuki ve insani boyutlarıyla derinlemesine konuşacağız ama, kendi dilimizin çoğu tarihi bir üzüntünün izi olan hatırlara göre işleyişi sebebiyle Katoliklik kelimesi üzerinden uçlanan bir homurdanmayı da yok sayamayız.
Şöyle ki, Sumud ve Özgürlük filolarında en azı bir, en fazlası elli altı olmak üzere ABD, Almanya, Arjantin, Avustralya, Avusturya, Bahreyn, Belçika, Birleşik Krallık, Brezilya, Bulgaristan, Cezayir, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Endonezya, Fas, Finlandiya, Fransa, Güney Afrika, Güney Afrika, Hırvatistan, Hollanda, İrlanda, İspanya, İsveç, İsviçre, İtalya, Japonya, Kanada, Kolombiya, Kuveyt, Litvanya, Lüksemburg, Maldivler, Malezya, Meksika, Moritanya, Norveç, Pakistan, Portekiz, Sırbistan, Slovakya, Tunus, Türkiye, Umman, Uruguay, Ürdün, Yeni Zelanda ve Yunanistan -devletleri değil vatandaşları- yer aldı. Dolayısıyla dünya üzerinde mümkün olabilen bu en büyük vicdan koalisyonuna farklı milletlerden, kavimlerden, dinlerden ve mezheplerden, hatta mümkündür ki ateistlerden salt Gazze ve açlık kelimesinin bir araya getirdiği kişiler katıldı.
Filoların başlangıç, toplanma ve geçici ikamet noktaları açısından şu üç ülkenin isimleri öne çıktı: İspanya, İtalya ve Tunus.
Bunların içinde de Hem Gazze soykırımına karşı asil bir duruş sergilemesi hem Sumud'taki kimi arkadaşlarımızın medyadaki beyanlarına göre, vatandaşlarının destek ve topluluk içi uyumlarıyla İspanya -ve hassaten Katoliklik mezhebi- daha fazla öne çıktı.
Yukarıda da dil esasında zikrettiğim gibi, İspanya ile tarihi açıdan başımızın hoş olmadığı malumdur. Zira İspanya'nın kendi adıyla anılan Batı Altın Çağı Endülüs Müslümanlarının cesetleri üstüne kurulmuş ve bu kuruluş doğrudan Hıristiyanlığa değil, onun bir mezhebi olarak ve daha çok da İspanyollarca temsil edilen Katoliklik mezhebine mal edilmiştir.
Yeniden vurgulayalım baş vurduğumuz ya da yaptığımız ayrım yani fark belirtme son tahlilde dinden ve siyasetten önce dile aittir. Tıpkı genelde İberya Hıristiyanlarının özelde Katoliklerin bu yarımadadaki Müslümanların varlıklarını en ağır şiddetle ortadan kaldırma çabalarına ad olarak 718-1492 yılları arasındaki döneme hasredilen Reconquista kavramının, bu deönmede değil, -Endülüs uzmanlarımızdan değerli akademisyen Ersin Adıgüzel'in de dile getirdiği üzere- çok daha sonraki zamanlarda yapılan ilgili çalışmalarda kullanılmış olmasındaki gibi…