Dârüsselâm Kudüs'ün, –proje koordinatörü Utku'nun Önsöz'ünden naklen– Kudüs'e duyulan ilmî ve tarihî sorumluluğun bir yansıması olarak 'Kudüs'ün Biyografisi' adı altında başlatılan uzun soluklu akademik bir araştırma projesinden doğduğunu ve disiplinler arası iş birliğine dayanan geniş katılımlı bir çalışma olarak kurgulandığını iletmiştim.
Mezkur sorumluluk ve proje esasında eserin 1. cildinde, kadim zamanlardan bugüne Kudüs'ün maddi, manevi, tarihi ve mevcut siyasi durumu; 2. cildinde dünden bugüne bir hac ve ibadet mekanı olarak Kudüs'teki gündelik hayatın ekonomik, sosyal ve kültürel planlarda işleyişi; 3. cildinde ise İslam akide, zihniyet ve tasavvuru, konun ehli olan yazarlarca yeniden kayda geçirilmiş ve böylece yukarıda zikrettiğim iddianın içi belirtilen minvalde ziyadesiyle doldurulmuştur.
Dârüsselâm Kudüs'teki yazıların 77 ayrı imza tarafından yazıldığından söz etmiştim. Bu zenginliğin, -eserin bir köşe yazısının sınırları içinde değerlendirilmesi zorunluluğundan bakıldığında– beni o kıymetli isimleri zikretmede fakir kılacağı malumdur.
Ancak, bu yazarların çoksesli bir müzik korosunun elemanı olma hassasiyetiyle çalıştıklarını göstermek için, 1. cildin baş ve sonlarındaki, Kudüs'ün metafiziğini ve bugünkü hukuki durumunu ihtiva eden iki yazıdan şu paragrafları iletmek isterim:
"Yahudi ve İslam kaynaklarında yer alan bilgiler Kudüs'ün imtiyazını yaratılış öncesine, ezele nispet etmektedir. Bu kurguda her iki dinin özel önem atfettiği nesne, Yahudilerce 'İçme taşı' (Even ha-Şetiya), Müslümanlar tarafından ise 'Asılı taş' (Hacer-i Muallak) diye isimlendirilen kayadır. Yahudilerin Tapınak Dağı, Müslümanların Harem-i Şerif olarak adlandırdığı mevkide bulunan bu kayanın üzerinde hâlen altın yaldızlı kümbeti olan Kubbetü's-sahra Camii bulunmaktadır. Her iki dinin kutsal metinlerinde bu kayadan bahsedilmese de tefsir kaynaklarında faziletleri hakkında epeyce menkıbe mevcuttur.
Yahudiliğe göre evrenin yaratılması bu kayadan başlamıştır. Tanrı her şeyden önce onu yaratmış, sonra da uzay boşluğuna fırlatmıştır. Bu taş büyüyünce evren ortaya çıkmıştır. (…)
Yahudilik ve İslam'ın tarih algısına göre yeryüzünde ilk insan ve ilk peygamber Hz, Âdem ile Kudüs arasında kesin bir bağ mevcuttur. (…)
Yeryüzünde ibadet mekânı olarak inşa edilen yapıların tarihi hakkında İslam'ın görüşü ayet ve hadislerden çıkarılabilir. Kur'an-ı Kerim bu amaca matuf ilk yapının Mekke'deki Kâbe olduğunu belirtmektedir. Bu bilgi hadis kaynaklarında da tekrarlanmış, ikinci yapının ise Mescid-i Aksâ olduğu, inşa açısından Kâbe'nin yapılmasından kırk sene sonra Mescid-i Aksâ'nın inşa edildiği belirtilmiştir." (Eldar Hasanoğlu)
"(…) 1970 yılında tüm devletlerin mutabakatıyla kabul edilen Dostça İlişkiler Bildirgesi'nin birinci ilkesinde, herhangi bir devletin, kendisine ait olmayan toprakları askeri güç kullanımı ya da tehdidi yoluyla ele geçirmesinin, hukuki geçerliliği olmayan bir toprak kazanım yöntemi olduğu ifade edilmiştir. Bu nedenle İsrail'in hükümranlık iddiasını ileri sürerek Kudüs'ü topraklarına ilhak etmesi, açık bir hukuk ihlalidir ve bütünüyle hükümsüzdür. Başka bir deyişle, İsrail'in Kudüs'ü ilhakı şehrin statüsünü değiştirmemiş olup Kudüs'ün 'işgal altında toprak' olma vasfı hâlihazırda devam etmektedir. (…)