ABD-İsraili'nin, muhtemel bir ateşkesin şartlarını görüşmek üzere Katar'ın başkenti Doha'da toplanmaya hazırlanan HAMAS heyetini topluca öldürmek için yaptığı saldırıyı televizyon ekranında yorumlayanlardan biri şunu söylüyordu:
"Bu saldırı ABD'nin Ortadoğu'da kurmak istediği politik dengeleri de altüst edecek; ABD'yi ilişkileri çok iyi olan bölge ülkeleriyle karşı karşıya getirecek."
Bu mantığın ve dolayısıyla ifade tarzının gözlerimizin önünde sürmekte olan Gazze Soykırımı'na rağmen hala yapılabiliyor olması uluslararası hukuka yaslanan bir körlüğün neticesi değilse, siyaset ve iletişim körlüğünden olsa gerektir.
Zira HAMAS'ın 7 Ekim 2023 tarihindeki son özgürlük kıyamından çok çok önce bölgemizde sömürgeci istilanın başladığı ve Filistin'in 1917'de yıkılması kesinleşen Osmanlı devleti tarafından mandacı statüsüyle İngilizlere terkedildiği günden beri asıl gerçek büyüklerimiz tarafından -ki onlardan biri Filibeli Ahmed Hilmi'dir(ö. 1914)- sorumluları ve sonuçları bakımından da açıkça ilan, tarif ve teşhir edilmiştir.
Filistin'in Osmanlı tarafından zorunlu olarak yani yıkılma sürecinde İngiliz mandasına terkedilmesinden ABD-İsraili'nin Katar'a yaptığı son saldırıya ve kardeşim, yazar refikim Ersin Çelik'in de katılımcıları arasında yer aldığı Küresel Sumûd Filosu'nun umut seferine kadar biriken bilgiden hareketle, büyüklerimizin bizlere naklettikleri en doğru haber ve yorumları yüz binici bir hatırlatma ve dolayısıyla tekrar olarak yeniden özetleyelim ki, yukarıda zikrettiğimiz körlüğün mahiyeti de doğru anlaşılsın:
İngiltere'nin mandası altındaki Filistin'in bir kısmında İsrail adlı bir devleti kurması, gerçek anlamıyla bir devletin ihdası değil, özü her durumda sabit olan mandacılığın şekil değiştirmesidir. Bunun ilk yorumu ise sömürgeci çıkarların ekonomik ve siyasi gerekliliklere göre yeniden düzenlenmesidir.
İkinci Dünya Savaşı'nda ekonomisi dibe vuran İngiltere, Filistin'in belli bir parçasını Yahudilere; kendi cetvel marifetiyle oluşturduğu devlet tanımlı Arap kral-valiliklerinin sevk ve idaresini ise ABD'ne para karşılığından satmıştır. Ancak bu satış, İngiltere'nin buralardan çekilmesi değildir, bilakis ABD'ne de örnek oluşturacak şekilde her birinde kurduğu askeri üslerle kendi vesayetini tahkim etmekle kalmamış, Yahudi-Hıristiyanlık ittifakı esasında bölgeden elde edilecek yararı Batı'nın tamamına açmıştır.
Dolayısıyla bu bahiste Batı kelimesinin çoğul olarak kullanılması zaittir. Çünkü, yeni şekliyle sömürgecilik Batı'yı oluşturan güçlerin arzu ve imkanlarına göre yaygınlaştırılmıştır. Buna göre örneğin Suriye ve Lübnan'daki yönetim krizlerini bahane edinen Rusya, Fransa, Almanya, İtalya ve Hollanda'nın askeri güçleriyle bölgede var olmaları, devletlerarası bir iktidar çatışmasının değil, sömürüden pay alma çabasının bir neticesidir. Ama son tahlilde asıl pay Batı sömürgeciliğine ait olacağı için bugün şu, yarın bu devletin daha öne çıkması önemli değildir. Nitekim bugün ABD ile İngiltere söz konusu payın sahibi ve dağıtıcısı olarak öndedir.