Hikaye devam ederken

Her şair ve yazar ölümünden sonra anılmak fakat asıl önemlisi okunmak ister. Gerçi hemen her olgu ve kavram gibi okunmak, bilinmek de birbirinin içine girdi günümüzde. Bilinmek, okunmak manasına gelmediği gibi okunanların şöhret sahibi kimseler olduğu iddia edilemez. Ne var ki hem 2. Yeni kuşağı şairleri hem de Gülten Akın şanslı sayılırlar. Şiirin Türkiye'de entelektüel hayatın ve kültürel oluşumun merkezinde sayıldığı bir dönemde esere durmakla kalmadılar sonrası yıllar boyunca da ilgi odağı olmayı sürdürdüler. Modern şiirimizin modernlik çevrimi onlarla birlikte tamamlanırken geleceğe açık poetik uçlar yanında şair tutumları bıraktılar. O sebepten onların biyografilerine eğilmek modern şiirimizin sinir uçlarına açılmak demektir. Hele söz konusu olan 'antolojilere girmiş ve kabul görmüş ilk kadın şairimiz' olmak gibi ayrıksı vasfa sahip bir şair olduğunda dikkat açıklıkları daha da büyür.

Şiirimizin özgün ve kıymetli şairi Asuman Susam, Gülten Akın ailesinin önüne serdiği arşiv malzemesinden de yararlanarak önümüze oylumlu bir Gülten Akın biyografisi çıkardı; Gülten. İnsan hikaye sahibi bir varlık olarak nasıl canlılardan ayrılırsa her insan kendi hikayesinin kurucusu olmakla her tür takdiri hak eder. 'Kim Devam Ettirecek Hikayeyi' diye söze başlıyor Asuman Susam. Öyleyse ilkin hikayeye, onun neliğine eğilmekte yarar var. 'Uzun yaşamıyla ülkenin modernleşme tarihine, toplumsal, siyasal, kültürel türlü değişim, dönüşüm ve kırılma anlarına tanıklık etmiş biri' olarak Gülten Akın, tam da şiirinin özünde bu vasıfları bütün canlılığıyla taşır. Estetik onda şiirsel olanın tarihselliğini dokulaştırırken toplumsal olanın ipleriyle örülür. Kendiliğindenliğin gözesi hem eser havuzunu doldurur hem de yenilenmeye imkan verir. Kadınlık ise sadece bir cins ve cinsiyet değil oluşun karakterine bürünür. Göstermeden, altını çizmeden üst dereceden temsil demektir bu.

1941'de alınmış bir aile fotoğrafı var kitapta. Gülten Akın, annesi, babası ve kardeşleriyle objektife bakıyorlar. Siyah beyaz resmin eşit uzayında, babanın kendini ele vermeyen bakışlarına rağmen annenin gözleriyle eşleşir Akın'ın çocuk nazarı. 23.0cak 1933'de Yozgat'ın Çatak Mahallesinde ' nineli dedeli, amcalı dayılı, teyzeli yengeli, kuzenli yaşanacak çocukluğun ilk evi' onu ilkin kurarken sonradan göçe bağlı parçalanmaların eteğinde, şairi; 'Gülten'i Yozgatlı demesinler bundan böyle mısraını yazmaya kadar savuracaktır. Pas, hayatı çeviren bir öldürme biçimi olarak kaplayacaktır çünkü adım adım. Fakat, çocukluktan sevilmek her yaratıcı özne için terk edilemez bir ayrıcalıktır. Ömür çizgisi onu ana- oğul gibi çok çetin bir eşiğe bile sürüklese 'sevgi' hep bir cevher kalacaktır Gülten Akın'da. Ev, belki de Necatigil'in öngörülerinin dışında, bir kuluçka- evren olarak çemberler şairi.

Asuman Susam, çocukluk, aile, zaman ve mekan arasında bir şairin nasıl 'olduğu'nun izini sürüyor kitap boyunca. Üniversite öğrenciliği, evlilik, annelik, Anadolu, toplum, tabiat, 'Artos Ana'ya şöyle bir bakarcasına' candan ve etkileşimli olacaktır. Görenler bilir, Artos başka dağa benzemez. Yozgat'tan Ankara'ya bağlanan hikaye, Şavşat, Gevaş, Alucra, Haymana, Gerze gibi duraklardan sonra Ankara'ya dönecek bundan sonra da Gülten Akın'ın verim kanunu işleyecektir. 'Yeniden Ankara, Yeni Bir Ankara'böyle başlar.Siyasal çalkantılar, ekonomik yıkımlar, sokağa taşan ölüm ve ideolojik bağlılıklar onun da ocağına, bir tutam oğul otuyla oturacaktır. Fakat yaşatıcı direnç Gülten Akın'ın gücüdür. O, 'ben insanı tüm gösteren aynalardanım' türünden bir mizaca sahiptir.