Türkiye Fransa gibi coğrafi bir varlık mıdır
Yahya Kemal'i Fransa'da öğrenci iken en çok etkileyen 'Fransız milletini bin yılda Fransa toprağı yarattı' sözüdür. Albert Sorel ile C. Julian arasında gidip gelen bu bakış, 'Kendi Gökkubemiz' şairini, Malazgirt'e kadar götürecek ve orayı başlangıç olarak görmesine sebep olacaktır. Daha gerisi karanlıktır Yahya Kemal'e göre. Çünkü aydınlatma, belge ile olur fakat asırların soğuk rüzgarı bu hususta acımasızdır. Gerçek tarihçi arşivden yola koyulur. Dil, felsefe, edebiyat, dinler tarihi vb disiplinleri devreye sokarak yol alır. Ömer Lütfi Barkan, Halil İnalcık, Cemal Kafadar, Mehmet Genç, Şükrü Hanioğlu gibi tarihçilerimiz tam da bu ölçüden hareket ederek Osmanlı'yı aydınlatmaya çalışırlar. Bir nevi üstadları Braudel öyle yapmıştır çünkü. Hamaset başka tarih başkadır sonuçta.
20. yy edebiyatçıları ve düşünürleri bir yana, F. Braudel, L. Strauss gibi büyük tarihçiler, sadece kendi alanlarını değil model olarak çevre alanları da ışıtırlar. Zaten Braudel'in eğildiği hemen her konu bir vesileyle Akdeniz'e ve bize çıkar. İşte bunun için dilimize Fransızca aslından yeni çevrilen 'Fransa'nın Kimliği' kitabını okurken sanki kendimizi okuyor gibi hissediyorum. Neden, Braudel, bir ilim adamı kuruluğu ile değil Jules Michelet titiz ve karmaşık tutkuyla Fransa'yı nasıl severse, o tutkusunu geride tutmaya çalışarak, fakat sevgiye sarılmış tutkuyla yazıyor kitabını. 'Tarihçi kendisini bir çeşit kişisel suskunluğa mahkum etmek zorundadır' dese bile, satır aralarında kalbi atıyor durmadan. Mekan ve tarih sayfasını araladıktan sonra o meşhur 'Fransa'nın Çeşitliliği' bağlamını kuruyor. İşte tam da burada Anadolu ve Osmanlının bir diller, dinler ve milliyetler arası elvan olma karakteri göz kırpıyor. "Fransa çeşitliliktir demeyi tercih ederim" diyerek ilerleyen Braudel bu çeşitliliğin kültürel, coğrafi, ekonomik, dinsel vb köklerine odaklanıyor. Bugün elde Fransa adında bir bütünlük varsa, 'çeşitliliğin dökümünü kendi gözlerimizle yapmak' durumundayızdır ona göre.
F. Braudel için Fransız çeşitliliğinden kuramsal söz etmek hiçbir işe yaramaz. (Aynı şekilde Türkiye bir ve bütündür demek de öyle değil mi) Eğer bütünlüğü ve çeşitliliği görmek istiyorsak renkler, kokulardan zevk almak, ona ellerimizle dokunmak hatta otantik bir kır lokantasında yemek yemek gerekir. Buradan yürüyen Braudel, 'uzaklığın gerçek ölçüsünü insanların yer değiştirme hızı' olarak görür, Fransız mozaiğini açıklamaya çalışır. 'İskanların Mantığı' onun için önemlidir. Köy, kasaba ve kente oradan da Fransa'ya varmak mümkündür. 'Çoğul ile tekil arasında aralıksız yaşayan Fransa Fransızlar', diğer insan toplulukları gibi 'kabukları içine kapanarak yaşamamışlardır.'
Braudel'e göre "Tipik bir Fransız köyünden söz edilemez. Çeşitlilik, çoğulluk, Fransa'da kraldır." Sanırım, Fransayı uzun sürede büyüten ve çekim merkezi yapan, çeşitlilik ve çoğulluğu kral bilip bir asimilasyon hezeyanına kapılmamış olmasıdır. Orman, her şeyi üretmek, kasaba ve kentler. Tarihçi, organik ve tutarlı bir süreklilik içinde Fransa'yı, Provance'dan kente kadar ilerletirken bağlantı dinamiklerini verilerle örebilmesidir. Onun şansı modelleyip idealize ettiği şeyi somut olarak bulabilmesidir. Bizde bugün Söğüt, Bursa, Edirne, İstanbul kayıptır. Geçtim onu Cumhuriyet'in kurulduğu Ankara bile kayıptır.