Neden insan bir türlü medenileşemiyor

Ali Şeriati 'insan' ile 'beşer' arasında fark olduğundan söz eder. Diğer canlı varlıklara yakın tarafımızı beşer olmakla ilişkilendirirken onlardan ayrılan yönümüzü insan olmanın içine koyar. Söz doğadan açıldığında, tabi varlıklar, olaylar, binbir türlü canlılar sayıldığında, konuşan ve yazan bir varlık olarak insan kendisini yüceltip durur. Biyolojik olarak diğer canlılar karşısındaki zayıflıklarını akıl sayesinde aştığını böylece diğerlerine üstün geldiğini söyler gururlanarak. Haksız da değildir bir yönden insan denilen varlık. O tabiatta bilgi ve tecrübe sahibi bir benzeri olmadan hayatta kolay kolay kalamaz. Kalsa bile kendisi olarak gerçekleşemez. Başka bir canlıyla onun koşullarında yaşamaya başladığında insan beşer tarafıyla yani daha çok biyolojik yönüyle yaşama tutunabilir ve bir memeliye dönüşür. Fakat o, ister beşer olarak ister insan olarak kendisi olmaktan vazgeçebilir mi İnsanı insan kılacak vasıflar nasıl ayakta tutulabilir

İnsanlığın tarihi bu sorunun da tarihidir. Bunca dil, din, ırk, kültür, bilgi birikimi, genetik kod hala bu sorunun cevabını verebilmiş değil. İnsanı iyi olmaya, medenileşmeye çağırıyor çoğu. Hatta bunun bedeli olarak cennetler vaat ediyor. Arada farklı görüşler çıkmıyor değil elbette. Onun, insanın kurtuluşunu kötülükte, kan döküp vahşileşmekte, başka canlıların postuna bürünmekte olduğunu iddia edenler de az değiller. İlk elden söylenecek söz insanın medenileşmesinin sadece kendisini düşünmekten yani bencillikten vaz geçmekle mümkün olabildiğidir. İster en sınırlı ( ilkel dememek için bu kelimeyi tercih ediyorum) isterse geniş bir toplum içinde yaşasın, insanın her tür selameti bu ilkeden geçiyor. Bencillik güç ve iktidar istencine, ırk, dil, din hatta coğrafya büyüklüğü iddiasına bürününce işler sarpa sarıyor en yakından en uzağa yıkımlar başlıyor. İlk savaşların kökenine inildiğinde avın sahibinin kim olacağına bağlanırız. Avla adım adım bilgilenir insan çünkü. Hayatta kalmayı öğrenir. Habil ile Kabil kavgasının kökünde de aynı sebebi görmeden sağlıklı bir bağlam yaratılamaz. İnsan ister. İsteme bilgisini fark ettiği ve onu karşısındakine eşit derecede aktarabildiği andan itibaren ise insan olmaya başlar.

İnsan olmaya başlarsa eğer insan kalmayı korumayı da başarması gerekir. Yeryüzünde hiçbir meşru savaş insan kalmayı başarmanın ötesine gidemez. İnsan olmaktan çıkıp da onu beşer, daha doğrusu diğer varlıklardan birisi derecesine döndürmeye girişenlere karşı bir savaş verilebilir. Savunma da bir savaş şeklidir. Peki haklı olarak sorulacaktır insan olmak nedir Kime neye göredir insan kalmak Bugüne değin sanattan başka bunun cevabını tertemiz verebilen olmadı. Onun da cevabı dolaylıdır çünkü ancak sanatın cevabı yoluyla tek tip bir tanım dayatmasından kurtulmakla kalmayız aynı zamanda kendimizinki kadar diğerlerinin hakkını da korumaya başlarız. Adalet bir hukuk meselesi olmaktan insan olmanın ırasına böyle akar. Biliyorum bu görüşün tarafları pek azdır ve tarih boyunca güçlü olmamışlardır. Ama, dinler, diller ve ırklar yoluyla diğerlerini birbirine benzetmeye dayalı tanımların ve bu uğurda yapılan savaşların da sonucu ortada. İnsan böylece hala medenileşemiyor, insan beşer derecesine dönüp durmakla kalmıyor aynı zamanda tabiat kadar diğer varlıkların da dengesini bozuyor.