Kim şair oldu

Erdem Bayazıt'ı 5 Temmuz 2008'de kaybetmiştik. Son zamanlarında yaşadığı hastalıktan dolayı hayli ıstırap çekmişti. O günlerin yakından tanığıyım. Ne var ki kendisi bu konuda şikayetçi değildi. Şifa ararken kadere teslim olmanın mahcubiyeti içinde görünüyordu. Ajans 1400'ün Mecidiyeköy'deki ofisinde buluştuğumuz her seferinde söz mutlaka şiire, geçmiş günlere, Türkiye'ye ve insana çıkardı. Nuri Pakdil, Cahit Zarifoğlu ve Sezai Karakoç ise konuşmaların arasında ışırlardı. Ajans 1400'ün kalbi, şairin küçük kardeşi Ahmet Bayazıt'tı. Pek çok insani hasletlerle doluydu Ahmet Bayazıt. Abartısız, şiir yazmayan asil bir şairdi. Kendisine has yüce gönüllülüğü, mesleki vizyonu fakat her daim kollayan ve kucaklayan dostluğu vardı. Televizyonculuk mesleği konusunda TRT'den öğrendiklerimle yarışırdı ondan ve yakın arkadaşı Tuncay Öztürk'ten öğrendiklerim. Ahmet Bayazıt kültür ve düşünce dünyasını yakından takip eder, şair ve sanatçıya büyük önem verirdi. Göz ışığıyla söz sadeliği sürekli can bulurdu katında. İçten bir samimiyeti vardı. Erdem Bayazıt, kardeşinin bu vasıflarını bilir, sevgiyle sarmalanmış sessiz bir gurur duygusu taşırdı yüzünde. Her ne kadar Erdem Bayazıt, siyasete girip milletvekilliği yapmış olsa da içlene içlene yaşattığı değer yine şiirdi. Yılların gelip geçmesiyle ömrün esere yeterince durup durmaması dikkatle baktığınızda saklı bir endişe ile sesinin titreyişinde asılı dururdu.

Bu saklı endişeyi nasıl açığa çıkarabilirdik Kendisiyle, Üsküdar Şemsipaşa'da buluşup Kaşgar adına kısa bir söyleşi yapmıştım. Kısa olmasının nedeni konuşmayı fazla sevmemesiydi. Ben de konuyu söze boğmamak adına ileri gitmeyip olanın çerçevesini koruma yoluna gitmiştim. Dergi basıldıktan sonra bu kısa söyleşinin şairlik hayatının en değerli metinlerinden birisi olduğunu ifade etmişti. Memnun kalmıştı sorulardan. Hatta, Kaşgar için şiir de vermişti. Ben, farklı cephelerden onun şiir ve edebiyat hayatına dair detaylı bilgilere sahip olduğum için, dışarıdan bakıldığında bir yazar dağınıklığı da görüyordum. Bu nasıl toparlanabilirdi Bir yerlerde, bir şeylerin eksik kaldığını, onu gidermek için de zamanın gelip geçtiğini mi düşünüyordu Yoksa kafasında daha poetik diyebileceğim bir meseleyle mi meşguldü Ajans 1400'ün ön bahçesindeki çardakta zaman zaman o coşkun ve davudi sesiyle şiiri ruhunun tacı yapan Erdem Bayazıt, şair olmuş muydu Şair olmak için yeterince çabalamış mıydı Kendisini tam olarak nereye koyuyordu Kendisi hakkında ne düşünüyordu

Kimi şiirlerinin politik özneler tarafından kasetlere okunması, bazı mısralarının kitle afişi olarak parlaması, Cahit Zarifoğlu ve Sezai Karakoç arasında kendisine bir varlık alanı arayan Erdem Bayazıt açısından memnunluk verici bir durum olabilir miydi Politika ve günlük siyasetin şiirin mizacına dokunan, onu zedeleyip sakatlayan bir tarafı vardı da Bayazıt bunu mu tartıyordu zihninde. Erdem Bayazıt'ın da dahil olduğu sosyo-kültürel hatta ideolojik çevrenin estetik öncelikleri ve şiirin ideolojiyle beraber algılanması düşünüldüğünde, Cahit Zarifoğlu şiirinde değil de onun şiirinde çözülen tam olarak neydi Gerçi, Cahit Zarifoğlu, ömrünün sonuna doğru, o eğime kapılacağını gösteren kimi cümleler kuruyordu kendisiyle yapılan söyleşilerde. Lakin, zaman onu estetik olanın ve şiir kalanın hizasında saklamıştı.

Sezai Karakoç'a duyduğu saygı ve hayranlık bir yana, Cahit Zarifoğlu söz konusu olduğu zaman rikkatle sesi titriyordu Erdem Bayazıt'ın. Neden Sadece yakın dostluk, katışıksız sevgi miydi sebebi