Yerel yönetimlerin önemi - Çetin Düzce

Son yıllarda dünyada ve ülkemizde ekonomik ve siyasal krizlerle birlikte olumsuz gelişmeler yaşanmaktadır. Berlin Duvarı'nın yıkılması ve Sovyetler Birliği'nin dağılması sonrası, liberalkapitalizmin laf cambazlarının vaat ettiği, küresel refah dünyasının aksine, dünyamızda krizler ve sürekli savaşlar olmaktadır. Savaşlar sonucunda yerlerini yurtlarını terk eden insanların dramlarını egemenler bizlere izlettiriyorlar.

Dünyamız sanki II. Dünya Savaşı öncesi olduğu gibi, çeşitli kutuplaşmaların meydana getirildiği bir III. dünya savaşının eşiğinde gibi. Özellikle AKP iktidarı ile birlikte bölgemizde barışık olduğumuz komşu ülke neredeyse kalmamıştır. Bilim insanlarına, siyasetçilere, gazetecilere, sivil toplum önderlerine kin güdülerek uygulanan mesnetsiz suçlamalar ile uygulanan cezalara karşın adaletin sağlanması talebine kulak tıkanmaktadır. Asıl önemli olan ise sosyal, siyasal ve ekonomik sürecin daha da kötüye gitmesidir.

SİYASAL GÜÇ

15 Temmuz FETÖ kalkışması sonrası girdiğimiz siyasi atmosfer ülkemizde bir garip kamplaştırma durumu yarattı. Üstüne gelen cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile ülke adeta iki parçalı bir görüntü sergiliyor. Siyasal gücün bir tek kişide toplandığı; yasama, yürütme ve yargının işlevsel ve bağımsız olmadığı; en üst yargı olan Anayasa Mahkemesi'nin kararlarının tanınmadığı; iktidarın büyük ve küçük ortağının sürekli hakaretine uğradığı; medyanın ve ekonomik gücün yandaşlarda toplandığı; Cumhuriyetin değerlerinin yok edildiği; laik ve çağdaş yaşamın ortadan kaldırılmaya çalışıldığı; ülkenin kurucu değerlerine saldırıların pervasızca yapıldığı bir süreci yaşıyoruz.

21 yıllık AKP hükümetlerinin bilinçli olarak üretime değil tüketime ve ranta dayalı borç ekonomisi ve yandaşa kaynak aktarma uygulamasının getirmiş olduğu sonuç, ülke parasının da değer kaybetmesi, ücretler ve emekli maaşları hariç, zam olarak halkımıza yansımakta, yurttaşlarımızın gelir düzeyinin büyük oranda düşmesi ve hızlı bir fakirleşme olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu süreçte sol, sosyal demokrat, demokrat, çağdaş, laik, dindar düşünceyi benimsemiş kesimlerin bölünme ve birbirlerini ötekileştirme furyasından kurtulup dayanışmayı ve paylaşımı öne çıkartan söylem ve eylem içinde olması gerekir. İşte bu dayanışmanın ve paylaşımın yaşama geçirileceği zeminlerden asgari müştereklerde buluşmayı sağlayan siyaset alanıdır. Siyasetin aracı olarak solda görünen en büyük siyasi güç ise CHP'dir.

Amacı, halkın ortak yerel gereksinimlerini karşılamak olan, halkın kendi oyları ile seçtiği organlarca yönetilen bir sistem olan yerel yönetimler ülkemizde il özel idareleri, belediyeler ve köyler olmak üzere üçe ayrılmaktadırlar. Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte öncelik verilen ise belediyeler olmuştur.

Bu kurumdan beklenen yerel halkın ortak ihtiyaçlarını, çoğulcu ve demokratik bir yapıyla karşılamaktır. 1950'li yıllardan itibaren hızlanan kentleşme, kentlerin konut sıkıntısını artırmış bu durum çarpık kentleşme ve gecekondulaşmayı getirmiştir. Kentlerde trafik, altyapı, sağlık, eğitim, asayiş problemleri ve çevre sorunları baş göstermiştir. Hızlı ve çarpık kentleşme belediye hizmetlerini etkisiz hale getirmiş belediyelerin nüfus başına düşen harcamalarını ise azaltmıştır.

Gerek merkezi gerekse yerel yönetimlerin alanlarında şeffaf olmamaktan kaynaklanan sorunların ortaya çıktığı sık sık karşılaştığımız bir durumdur. Bu durum siyasi alanda partizanlık olarak mali alanda ise bütçe açıkları ve yolsuzluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Belediye yönetimlerinin şeffaflığı hesap verebilirlik kavramının yaşama geçirilmesi ve denetim mekanizmasının işletilmesi gibi önlemler bu türlü istismarları asgariye indirebilir.