Türkiye ile Almanya arasında sorunlar ve beklentiler - Onur Öymen

Almanya Türkiye'nin dış ilişkilerinde çok önemli bir yere sahiptir. Bu ülkede yaşayan yaklaşık 3.5 milyon Türkün önemli bir kısmı Alman vatandaşı da olmuşlardır. Almanya'daki 80 bin Türk girişimci 500 bin kişilik istihdam sağlıyor ve Alman ekonomisine yılda yaklaşık 50 milyar Avroluk katkıda bulunuyor. İhracatımızda ilk sırada yer alan Almanya ile toplam ticaretimiz 40 milyar doları geçiyor. Ancak Almanya'da ırkçılığın ve yabancı düşmanlığının yükselmesi ciddi bir sorun olmaya devam ediyor.

Son aylarda iki ülke arasında cumhurbaşkanı düzeyinde yapılan ziyaretler, Başbakan Scholz'un Türkiye'ye gelişi, CHP lideri Özgür Özel'in en üst düzeydeki Alman liderleriyle görüşmeleri ilişkilerimizin önümüzdeki dönemde daha da güçleneceği umudunu yarattı.

Almanya'nın Ankara Büyükelçisi Jürgen Schulz'un 5 Mart 2024 tarihinde Cumhuriyet'e "Türk-Alman Dostluğu" başlığıyla yazdığı makale bu umutların gerçekleşmesi beklentisini yükseltti.

İlişkilerimizde zaman zaman bazı sorunlar yaşansa da Türk ve Alman milletlerinin beklentisi daima daha güçlü dostluk ve işbirliğinin gerçekleştirilmesi doğrultusunda olmuştur.

Büyükelçinin makalesindeki "Türkiye, AB adaylığı bağlamında da bizimle sıkı bir bağa sahiptir. Katılım süreci, ortak değerleri güçlendirme bağlamında Türk halkının isteğini yansıtmaktadır" sözleri dikkat çekicidir.

AB ÜYELİĞİ

Son yıllarda Almanya'nın Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyeliği konusunda, biraz da Almanya'daki iç politika gelişmelerinin etkisiyle yaşanan inişler ve çıkışlar Türkiye'de bazen umut bazen de hayal kırıklığı yaratmıştır. Almanya'da uzun yıllar sorumluluk taşıyan Hıristiyan Demokrat ağırlıklı iktidarlar, Türkiye bütün beklentileri yerine getirse de AB'ye tam üyeliğimizin desteklenebileceği mesajını vermemişlerdir.

4 Mart 1997 tarihinde Avrupalı Hıristiyan Demokrat partilerin liderlerinin Brüksel'de yaptıkları ve Almanya Başbakanı Helmut Kohl'ün da katıldığı toplantının sonunda, Belçika'nın eski başbakanı Wilfried Martens ile İtalya Başbakanı Prodi toplantıda Türkiye'nin üyeliğine karşı görüş birliğinin oluştuğunu açıkladılar. Hatta bazılarının "bir İslam ülkesinin AB'ye üye olup olamayacağını" sorguladıkları söylendi.

'KÜLTÜR FARKI'

Bu toplantı hakkındaki görüşlerimi New York Times muhabirine açıklarken özellikle liderlerin bir kısmının uygarlık farkından söz etmelerinin ülkemizde din faktörünün üyeliğimizi engellediği yolundaki görüşlere haklılık kazandıracağını söyledim.

(New York Times, Stephen Kinzer, 12 Mart 1997)

Gerçekten CDU'lu Almanya Maliye Bakanı Wolfgang Schauble, basına verdiği bir demeçte Türkiye'nin hiçbir zaman AB'ye üye olamayacağını belirtti. Kendisiyle yaptığım görüşmede de bu görüşünün gerekçesi olarak kültür ve din farkından söz etti. (Öymen, Onur, Baskılara Direnirken, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2020, s. 107.)

1998 tarihindeki seçimlerde Gerhard Schröder'in başbakanlığında Sosyal Demokrat-Yeşiller koalisyonunun işbaşına geçmesi bu durumu değiştirdi ve Almanya'nın Türkiye'nin AB üyeliğini açıkça destekleyen bir politika izlemesine ve tam üyelik sürecimizin başlamasına yol açtı. Schröder "Türkiye Almanya'nın desteğine güvenebilir" dedi. (Öymen Onur, Baskılara Direnirken, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2020, s. 127.)

Ancak 2005 seçimlerini Hıristiyan Demokrat ağırlıklı CDU-SPD koalisyonunun kazanması Almanya'nın politikasını yeniden değiştirilmesine yol açtı ve Türkiye'ye AB'ye tam üyelik yerine özel statü verilmesi görüşünün benimsenmesi sonucunu doğurdu.

2021 yılında yapılan son seçimleri "Sosyal Demokratlar"ın öncülüğünde Yeşiller ve Liberal Parti koalisyonunun kazanmış olması, Almanya'nın Türkiye'nin AB'ye üyeliği konusunda Gerhard Schröder zamanındaki politikaya geri dönmesini sağlayabilir mi Henüz bunun işaretini görmedik. Ama bu konuyu yeniden gündeme getirmek bence isabetli olacaktır.

Büyükelçi Jürgen Schulz, makalesinde iki ülke arasındaki kültürel ilişkilerin önemine de değiniyor ve Almanya'daki Türklerin bu alandaki katkılarını vurguluyor.