Yangının külleri ve insanlık hikâyemiz - Av. Bülent Maraklı

Çocukluğumda kayak bizim için bir eğlence değil, bir zorunluluktu. Meşe ağacından yapılmış kızaklarla, siyah Ermenek lastik ayakkabılar ve hemen ıslanmakla buz kesen yün çoraplarla, yaşamın acımasız koşullarını bir oyuna dönüştürürdük. Annemizin karnında öğrenmiş gibiydik kaymayı; ne bir öğretmen ne bir rehber. Yalnızca yaşamın bizi şekillendiren sert elleri vardı. Oysa bu zorlu şartlar, bizi insan olmanın kırılgan gerçeğine hazırlıyormuş meğer.

Yıllar sonra, çocukların isteği üzerine Bolu Kartalkaya'da bir kayak tatiline çıktık. Geçmişimde soğuğun ve mücadelenin temsili olan kar, burada dinlenmenin, eğlencenin ve rahatlığın bir sembolüydü. İronikti bu. Ancak o gece, yan otelde çıkan yangın, modern dünyanın üzerindeki o ince parıltıyı kazıyıp, bize en çıplak haliyle insanlığı gösterdi. O alevlerin altında yalnızca bir bina yanmıyordu; insanlığımızın nasıl köreldiğine dair sessiz bir ağıt yükseliyordu.

Tarih, felaketlerin ve insanların o felaketlere verdiği tepkilerin izlerini taşır. Büyük yangınlar, depremler, savaşlar Her biri toplumların tarihine birer dönüm noktası olarak kazınır. Ancak bu yangınların bir başka yanı daha vardır: Güç ve sorumluluk arasındaki ince bağın kopuşunu gösterirler. Osmanlı'nın 19. yüzyıl büyük yangınları, ihmallerin, düzensizliklerin ve adaletsizliklerin bir aynası olmuştu. Bugün de değişen bir şey yok; modern dünya dediğimiz bu sahnede aynı oyunun yeni bir perdesindeyiz.

TANIDIK BİR UTANÇ

Kartalkaya'da tanık olduğum yangın, bana bu döngünün hâlâ kırılamadığını hatırlattı. İnsanlar bağırıyor, çığlıklar yükseliyordu ama müdahale eksikti, çözüm yoktu. İnsanların yaşamı için gerekli olan sistemler ya çalışmıyordu ya da hiç var olmamıştı. Yangın sonrası açıklamalardaki rakamların gizlenmesi, halkın gerçeklerden koparılması, tarihin o tanıdık utancını bir kez daha gözler önüne seriyordu. İnsan, toplumsal bir varlık olarak yalnızca kendi eylemlerinden değil, kolektif bilincin sonuçlarından da sorumludur. Yangına karşı duyarsızlık gösterenler, pistte eğlencelerine devam eden insanlar, bu kolektif bilincin sarsıldığını kanıtlıyordu. Fark ettim ki insanlık yalnızca bireyin içindeki merhametle değil, toplumun bütün olarak geliştirdiği adalet duygusuyla var olur.

Kartalkaya yangını, Tolstoy'un "Acı duyabiliyorsan, canlısın. Başkalarının acısını duyabiliyorsan insansın" sözünü ve Albert Camus'nün "İnsan, insanın kurtarıcısı olmalıdır" sözünü de hatırlattı. Çığlıklar gökyüzüne yükselirken bazıları karın beyaz örtüsünde kaymaya devam etti, sanki hiçbir şey olmamış gibi. İnsan olmak, başkasının acısını hissetmekle başlar; hissedilmeyen her acı, insanlıktan eksilen bir harftir.