Vedat Dalokay'ı hatırlamak... - Yüksel Işık

Vedat Dalokay basına açıklama yaparken.

Başta İmamoğlu olmak üzere pek çok belediye başkanının tutuklu olduğu günümüzden 50 yıl öncesinde de belediyelerin gündem olduğunu anımsıyor musunuz

O dönem, üç büyük kentin başkanları, İstanbul'da Ahmet İsvan, İzmir'de İhsan Alyanak, Ankara'da Vedat Dalokay'dı. O günlerde de koşullar zordu. İktidar, uyguladığı idari ve mali vesayetle adı geçen başkanları dize getirmek için elinden geleni ardına koymazdı. ünkü o dönemde de belediyelerin toplumcu uygulamaları, sempati toplamış; iktidarın da benzer bir politik bakışla yönetilmesi fikri halkta kabul görmüştü. Bugün olduğu gibi...

Anımsamak, anımsatmak, bir boyun borcudur çünkü sağlıklı bir toplumsal geleceğin inşası, tarihi bilmekten geçer. Saydığımız isimlerin her biri, bulunduğu kente damga vurmuştu ama Vedat Dalokay'ı özel olarak anmak isterim.

Bugün onu hatırlamamızı sağlayan, 50 yıl önce tam da bugünlerde, işçilerine destek vermek amacıyla üç günlük açlık grevi yapmasıydı.

Gerekçesi şöyleydi: "Aylardır ücretlerini alamamış işçilerimiz ve çoluk çocuğu aç iken onların oylarıyla işbaşına gelmiş başkan da onların sıkıntısını ve derdini paylaşacaktır... Başbakanı, başkanı tok, işçisi aç bir ülke olamaz. Simgesel de olsa bu amaçla açlık grevine gidiyorum."

'YİĞİT BİRAZ DELİ GEREK'

Eylemi, yurtta ve dünyada ses getirmiş; hükümet, işçi maaşlarını ödemek için para yatırmak zorunda kalmıştı. Dalokay da söz verdiği gibi üçüncü günün sonunda açlık grevine son vermişti.

Başkanlığı sırasında ona pek çok lakap takılmıştı. Bunlardan biri, "Göbek Vedat"tı, Ankara trafiğini rahatlatmak için yaptığı göbekler nedeniyle almıştı bu sanı.

Bir diğeri, "Deli Vedat"tı. Anadolu insanı, güçlünün karşısında dik durmayı "delilik" sayar ama o "deli"nin de arkasında durur. Zira derler ki "yiğit, biraz deli gerek". Köroğlu'nu, Dadaloğlu'nu ve hatta Karayılan'ı bu yüzden unutmaz.

Vedat Dalokay'ı tarihe geçiren de "deliliği" oldu.

Ankara, onu 1973'te başkan seçmişti. Hemen kolları sıvamış, gereksinim yol ise yol, su ise su getirmişti. Göbek yapmak için Genel Kurmay'ın bahçesine; bulvarı genişletmek için ABD elçiliğine kepçe ile girecek kadar gözü kara olduğu o an anlaşılmıştı.

Genel Kurmay yetkilileri hop oturup hop kalkmış; ABD elçiliği, "Topraklarımız işgal ediliyor" diye kriz çıkarmışlardı. Genel Kurmay'ı, "Kıbrıs'tan o kadar yer aldınız; 8 metrenin lafı mı olur" esprisiyle yumuşatmış, ABD elçiliğini ise "Yanlışlıkla oldu, yenisini yaparız" diyerek teskin etmişti. Buna rağmen yeni duvarı iki metre içeriden yaptırarak amacına ulaşmıştı. Anlayacağınız, "dünyanın efendisi" geçinen ABD'ye dahi efelenmiş bir güzel başkandı.

Tarih, geleceğin aynasıdır. İktidarın, SSK alacaklarını tahsil etmek için verdiği "silkeleme" talimatının bir benzeri, 1974 yerel seçimlerinden sonra dönemin iktidarı tarafından verilmiş, gelirler kaynaktan kesilerek, belediyelerin başarısı engellenmek istenmişti.

Ecevit, o günkü uygulamayı "Türkün Türke ambargosu" olarak adlandırmış ve hükümeti halka zulmetmekle suçlamıştı.

İktidar "ambargo" koyabilir ama Dalokay, deli adam; öyle "Ne yapalım, paramız yok" diyecek biri gibi davranamazdı. "Ya bir yol bulacak ya bir yol yapacak"tı, o da öyle yapmıştı. Başbakanlığın önüne gitmiş ve Süleyman Demirel'i görünce arabanın önüne atmıştı kendisini.

'BELEDİYE BAŞKANI KENTİN ANASIDIR'

Demirel durmak zorunda kalmış; Dalokay "başbakanı, başkanı tok, işçisi aç bir ülke olamaz" diyerek derdini anlatıp söz almıştı. Almıştı almasına ama Demirel sözünde durmamıştı.

Dalokay bu, uslu duracak değil ya, işçilerine ödeyemediği maaşı alabilmek için başvurduğu üç günlük açlık grevi böyle başlamıştı. Ne de olsa belediye başkanlığı demek, "kentin anası" olmak demekti.