Türkkaya Ataöv Hoca'mız "Amerika NATO ve Türkiye" kitabında yazmıştı: 18 Ocak 1927'de temsilci Upshaw şöyle demişti: "...savaştan bıkmış bir dünyaya, bütün uygar uluslara onursuzluk getiren bir diplomatik antlaşma kabul ettirmiştir. Buna, her yerde 'Türk zaferi' dediler ve eski dünya parlamentolarını bunu kabule ikna ettikten sonra, büyük sermaye grupları soğukkanlı ticaret erbabı ve giderek güya bazı din temsilcileri bile, Türkiye'yi uygar uluslar masasında uluslararası bir konuk durumuna yücelterek, Amerika'yı yüksek ülkülerinden uzaklaştırmada birleştiler."
ABD'li temsilcinin sözlerinin tümünü yazmadım. "Onursuzluk getiren antlaşma" Lozan'dır. kabul ettiren de Mustafa Kemal Paşa'dır.
"Tek dişi kalmış canavar"ın sözcülerinden, anti emperyalist Mustafa Kemal Paşa'yı, ulus devleti kuran "büyük kurtarıcı"yı övmeleri de esasen beklenemez. Ne var ki "keşke Yunan ekolü..." de giderek ülke içinde çoğalmakta. Kimileri Türkiye Cumhuriyeti'ni "parantez" olarak görmekte, kimileri Lozan'ı sorgulamakta, kimileri de "soykırımlar" icat etmekte.
Bilindiği üzere günümüzde de ulus devletler, emperyalizme karşıdır. Ulusalcı/milliyetçi akımlar, insan haklarını içselleştirerek ama göçmen ve mülteci olgularına duyarlılıkla yaklaşmaktadır. Ulusal devleti korumak için gösterilen duyarlılığın "ırkçılık"la hiçbir ilgisi yoktur.
KURUCU FELSEFEDEN SAPILAMAZKüreselleşme söylemiyle dünyanın pazar olarak görülmesiyle ulusal ordu ve ulusal eğitime cephe açılmaktadır. Ulus devlet, milli ordu ve milli eğitim üzerine kuruludur. Emperyalizm, özellikle milli orduyu yok etmek ister. Her iki kurum/değer yok edilirse ya da örselenirse emperyalizm amacına ulaşacağını bilir. Coğrafya ile birlikte düşünülürse milli ordunun önemi daha da önem kazanır.