Ben bir Köy Enstitülü öğretmenin oğluyum. Babamın, Karacabey'in Fevzi Paşa köyünde toprağıyla ve hayvanıyla kurduğu bağ, çocukluğumun en canlı anılarıdır. Pamuk, kavun, karpuz, soğan eker, yazın pirinç tarlalarında çalışır, evimizin bahçesinde elliye yakın tavuk beslerdi. O tavuklar hastalandığında çaresizlik içinde ölümlerini izlerdik. Daha sonra lise öğrenciliğimde tavukçuluk sektöründe işçi olarak çalışırken kitlesel ölümlerle bir kez daha yüzleştim. İşte o çaresizlikler, beni veteriner hekimlik mesleğine götüren yolun taşlarını döşedi.
Türkiye'de veteriner hekimlik eğitimi, Tanzimat sonrası Batılılaşma çabalarının bir ürünü olarak 23 Ekim 1842'de İstanbul'da Askeri Veteriner Okulu'nun açılmasıyla başladı. Bu tarih, yalnızca bir okulun değil; bilimin, vicdanın, sanatın ve insanlık idealinin doğuşudur.
HAYVAN SAĞLIĞI VE GIDA GÜVENLİĞİCumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, hayvancılığın ve veteriner hekimliğin bir ülkenin bağımsızlığı ve kalkınması için taşıdığı stratejik önemin farkındaydı. Onun imzasıyla 1936'da kurulan Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü, üretimden salgınlarla mücadeleye kadar milletin temel gereksinimlerine yanıt veriyordu. Ne var ki 1984'te bu kurum kapatıldı. Bugün geldiğimiz noktada, tarım ve hayvancılık politikalarındaki yanlışlar nedeniyle Türkiye, kırmızı etten canlı hayvana kadar birçok üründe ithalata mahkûm edilmiştir.
Veteriner hekimlik yalnızca hayvan hastalıklarını tedavi eden bir alan değildir. Ulusal Kurtuluş Savaşı yıllarında Ahmet Şefik Kolaylı ve Ord. Prof. Dr. Süreyya Tahsin Aygün'ün salgınlarla mücadelede yürüttüğü çalışmalar, bu mesleğin bağımsızlıkla ne kadar iç içe olduğunu göstermiştir. Cumhuriyetin kuruluş sürecinde veteriner hekimler, hayvan sağlığıyla birlikte halkın gıda güvenliğine, kırsal kalkınmaya ve ordunun lojistiğine omuz vermiştir. Boşuna değildir ki İstiklal Marşı'nı da bir veteriner hekim, Mehmet Âkif Ersoy kaleme almıştır.
Günümüzde veteriner hekimlik
Bugün Türkiye'de veteriner hekimliğin 183. yılına girerken mesleğimizin sorumluluk alanı daha da genişlemiştir. Gıda güvenliği, zoonotik hastalıklar, antimikrobiyal direnç, küresel ısınma, sahipsiz hayvanlar, kırmızı et ve süt krizleri, ithalat politikaları, aşı üretimi gibi sorunlar doğrudan veteriner hekimliğin alanına girmektedir. Ama ne yazık ki mesleğimiz, karar mekanizmalarından dışlanmakta; halkın sağlığını ve ülkenin gıda egemenliğini ilgilendiren konularda sesi yeterince duyulmamaktadır.