Türkiye nereye sürükleniyor - Basri Gürsoy

Her geçen gün yeni bir karanlık manşetle uyanıyoruz. 12 evladımızın şehit haberi yüreğimizi dağlarken seçilmiş belediye başkanları sabah baskınlarıyla görevlerinden alınıyor, bir ana muhalefet partisi genel başkanına fezleke hazırlanıyor, bağımsız televizyonlar susturuluyor. Tüm bunlar yaşanırken birileri hâlâ "her şey yolunda" diyebiliyor. Oysa Türkiye freni patlamış bir kamyon gibi, nereye gittiği belli olmayan, içinde halk olan bir aracın uçuruma sürüklenişini yaşıyor.

Hukukun üstünlüğü yerine, sopaya dönüştürülmüş bir hukuk ile karşı karşıyayız. Yargı, adaletin değil; iktidarın memuru gibi çalışıyor. Medya, halkın gözü kulağı olmak yerine sarayın mikrofonuna dönüşmüş. Bu düzen artık saklanamıyor: Açıkça adını koymadan yürütülen bir faşizmle karşı karşıyayız. 1970'li yıllarda Afganistan'da genç kadınlar şöyle diyordu:

"Onlar karşıdevrim yaparken biz dizi film izliyorduk."

Bugün ülkemizde de benzeri bir tablo yaşanıyor. Karşıdevrim adım adım işliyor. Laik eğitim tasfiye ediliyor, sosyal devlet yok ediliyor, anayasa askıya alınmış, basın susturulmuş, muhalefet baskı altında. Toplumun bir bölümü ise hâlâ ekran karşısında "güvende" hissetmeye çalışıyor. Ancak bu bir yanılsamadır. Çünkü dünya, bu tür senaryoları defalarca izledi.

EMPERYALİZME KARŞI DURUŞ

Bugün Türkiye'de oynanan bu oyun, geçmişte başka ülkelerde de sahnelendi. Bunların en çarpıcı örneklerinden biri, Filipinler'de Ferdinand Marcos'un diktatörlüğüdür. Yıllarca baskı ve yolsuzlukla ülkesini yöneten Marcos, emperyalizmin desteğini kaybettiğinde, 1986'da havaalanında valiziyle yapayalnız kaldı. ABD, eski taşeronunu gözünü kırpmadan terk etti.