Türk ulusuna bir yaşam verdi - Hüner Tuncer
Atatürk, bir sonbahar gününde son uykusundan uyanamadan sükûn içinde 57 yıllık ömrünü tamamlamıştı. Onun ölümüne, doğanın solan yaprakları ve nemli havası bütün ulusla beraber ağlıyordu.
Atatürk'ün son günlerinde hiç yanından ayrılmayan manevi kızı tarihçi Afet İnan, Atatürk'ün hastalık günlerinde geçirdiği ortamı şöyle anlatmaktadır:
"1938 yılı yaz aylarının sonu. Dolmabahçe Sarayı'nın denize bakan odalarından biri. Duvarlarında mavi zemin üzerine sarı yaldızlarla boyanmış, irili ufaklı yıldızlar, ortada duvara dayalı ceviz oymalı bir karyola ve komodin, (...) köşede yastıklı bir sedir. Sofaya çıkan iki kapı arasında bir tuvalet masası, üzerinde Nuri Conker'in Atatürk'e hediye ettiği fosforlu, dört köşe, büyükçe bir masa saati, bunun üzerinde yakın bir süre önce Zekai Apaydın tarafından hediye edilmiş bir tablo. Tablonun arka planında karlı bir dağ, önde ağaçlı bir orman ve ön plandaki düzlükte çimenli bir alan. Sofada bir radyo ve gece gündüz devir teslimi yapan nöbetçilerden biri. Yatak odasının yanındaki pembe salonda ise daima nöbetleşe bekleyen yakın arkadaşlarından biri veya ikisi. Son aylarda oraya bir nöbet defteri koydurtmuştum. Her günkü sağlık durumu bu deftere kaydedildiği gibi, Atatürk'ün yanına girenlerin ne kadar müddetle yanında kaldıkları da işaret ediliyordu. Çünkü doktorların önerilerine göre kendisinin yorulmaması gerekiyordu.
EN BÜYÜK SEVİNCİBen, her gün gazeteleri okuyor ve özetleri kendisine söylüyordum. Hastalık günlerinde, günlük haberler ve resmi bilgiler kendisine verildikçe yeni siyasal ve askeri gelişmeler üzerinde düşünce ve görüşlerini ifade eder ve gelecek için ulusça kuvvetli olmamızı dilerken dünya barışının sarsıntıda olduğuna işaret eder ve endişe duyardı. Nitekim onun ölümünden bir yıl sonra, İkinci Dünya Savaşı patlak vermedi mi
Bu sıralarda kendisini en çok meşgul eden ve üzerinde hassasiyetle durduğu siyasi olay, Hatay sorunuydu. Bu işin halledilme şekli kendisine en büyük sevinci vermişti."
Afet İnan, Atatürk'ün son günlerini ise şöyle dile getirmektedir:
"26 Eylül 1938, Dil Kurumu Bayramı gecesiydi. (...) O geceyi rahatsız olarak geçirdi. İlk hafif komayı o zaman atlatmıştı. Ertesi sabahki izahlarında, 'Demek ölüm böyle olacak' diye uzun uzun gördüğü rüyayı anlattı. Rüyadaki olay Selanik'te ihtilale ait bir komitecilik vakasıydı. "Salih'e söyle, ikimiz de kuyuya düştük, fakat o kurtuldu' demişti."
"O, ölümünden üç gün önce bu ayrılığa hazırlanmış gibiydi. 6 Kasım günü yatağının başı ucunda kendisine doğrulabilmesi için yardım ederken (...) 'İyi olacağım ve Ankara'ya gideceğim' sözü, onun sesinde bir titreme dahi yapmadan söylenmişti."