Türk gençliğinin 'vazife'sini üstlenmesi - PROF. DR. DOĞAN SOYASLAN

AKP, 2002 yılında demokratik, laik, Cumhuriyete bağlılık vaadiyle iktidara geldi. Ancak kendisini hukuk ile bağlı saymadı, bürokrasiye ve mahkemelere, Cumhuriyet değerlerine karşı olanlar yerleştirildi.

Kurtuluş Savaşı'nın ve Cumhuriyetin kuruluş sürecinin önemli günlerini simgeleyen milli bayramlar değersizleştirildi, milli eğitim dogmatikleştirildi. Kurucu liderler aşağılandı, ceza kanunu esnek hale getirildi. Ceza ve ceza yargılama hukukunun temel ilkelerine uyulmadı. Özel yetkili mahkemeler kurularak, Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy kumpas davaları ile Türk ordusuna ağır darbeler vuruldu. Bu yapılanları hukuk devletiyle bağdaştırmak olanaklı değildi.

2010 yılında yapılan anayasa değişikliği ile yargı organı cumhurbaşkanının emrine verildi. Böylece güçler bir kişide toplandı. 2015 Haziran seçimlerinden sonra hükümeti kurma görevi muhalefet liderine verilmedi.

YARGININ ELE GEÇİRİLİŞİ

Kumpas davalarıyla görevlerinden tasfiye edilen Cumhuriyete bağlı subayların yerine, 15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişiminde bulunacak olanlar atandı. Olağanüstü hal ortamında yapılan 16 Nisan 2017 anayasa değişiklikleri ile parlamento devre dışı bırakıldı. Mühürsüz oylar geçerli sayılarak, kurucu unsuru olmayan(mühür) bir işlem ile cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi adıyla her yetkinin bir kişiye bağlandığı yeni bir anayasa kabul edilmiş sayıldı (yoklukla sakattır). Böylece Cumhuriyetin içinin boşaltılması sürecinde çok önemli bir adım daha atıldı.

ÇÖKÜŞE DOĞRU

2019 belediye seçimlerinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nı kazanan Ekrem İmamoğlu'nun seçimi hukuka aykırı olarak geçersiz sayıldı. İsrail aracılığı ile Batılı emperyalist güçlerin Suriye'yi parçalamasından sonra, Türkiye'de binlerce kişinin ölümüne neden olan bir terör örgütü elebaşının kurucu önder sayılması, Türk vatandaşlığı kavramının tartışılmaya başlanması, Kemalist teğmenlerin ordudan ihracı, ekonomik sıkıntılar ve nihayet 2024 yılında İstanbul Belediye Başkanlığı'nı açık farkla kazanan ve cumhurbaşkanlığı için adaylığını açıklayan Ekrem İmamoğlu'nun 30 yıl önce aldığı üniversite diplomasının ülkenin en eski ve itibarlı kurumu olan İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü Yönetim Kurulu tarafından hukuka bağlı Cumhuriyetle bağdaşmayacak şekilde, ortaçağ kurumlarına özgü bir zihniyet ile iptal edilmesi ve ardından tutuklanması o güne kadar siyasi yaşama seyirci kalan gençlerin sabrını taşırdı ve meydanlara çıkmasına neden oldu.

ANAYASAL HAK

Gençler için Cumhuriyeti korumak ve kollamak Anayasanın başlangıç hükümlerine göre bir hak, ölümsüz önderin emirlerine göre bir "vazife"dir. Demokratik bir toplumda protesto bir haktır. Bu hak anayasanın 341. maddesinde öngörülmüştür: "Herkes önceden izin almaksızın, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir." Söz konusu hakkın kullanılma şekli ve şartları 2911 sayılı kanunla düzenlenmiştir. Hukuka uymayan devlet kurumlarına karşı insanlar protesto ve yürüyüşler düzenleyerek hukuka dönülmesini sağlarlar.

Gençlerin eylemleri genel kamu hukuku açısından hukuka aykırı hareket eden hükümete karşı bir sivil itaatsizlik şeklidir. Gençler, seçme ve seçilme hakları ile Atatürk ilkelerine ve hukuka bağlı özgürlükçü Cumhuriyet rejiminin korunmasına yönelik meşru müdafaa haklarını kullanmakta, aynı zamanda görevlerini yerine getirmektedirler.

Toplantı ve gösteriler bir toplumun gelişmesi ve demokratikleşmesi için faydalı siyasi eylemlerdir. Bu eylemler iktidarın halkın istemlerini göz önünde tutmasına ve ülkeyi barış içinde yönetmesine katkı sağlar. II. Abdülhamit tarihin seyrini görebilse ve Jön Türkleri anlamış olsa idi, 1909'da iktidardan düşürülmeyebilirdi.