Toplumsal salgın: Şiddet - Deniz Öztürk

Şiddet, yalnızca birkaç haber ya da sosyal medya paylaşım başlığı değil; ülkemizin dört bir tarafına yayılan salgın hastalık haline geldi. Şiddet, sessizce insanın içine sızan salgın hastalık gibi yayılıyor. Başlangıçta etkileri sınırlı görünüyor. Şiddete maruz kalanlar ya sessizce iyileşiyor ya da görünmez hale geliyor. Ancak zamanla bu durum, aileleri, sokakları, okulları ve iş ortamlarını zehirleyerek ilerlemeye başlıyor, çok sayıda kişiyi etkiliyor. Mağdurun sesini duyan çok az kişi oluyor. Kimi zaman sözle, kimi zaman sessizce, kimi zaman yumrukla, kimi zaman silahla kendini gösteriyor.

Yalnızca halkın ses verdiği, siyasetçilerin ve kanaat önderlerinin ise sustuğu bir toplumda, "Sessiz kalmayın, destek alın, şiddete dur deyin" çağrısı ne kadar karşılık bulabilir

NORMLARDAN BESLENİYOR

Bu durum yalnızca bireyleri değil, toplumu çöküşe sürüklüyor. Şiddet uygulayan erkeklerin bu eğilimleri genellikle kültürel ve sosyal normlardan besleniyor. Sokak hayvanlarını, çocukları ve kadınları hedef alıyor. Öyle ki şiddet, okul bahçelerine kadar ulaşmış, artık çocukların saf kalplerini de zehirlemeye başlıyor.

Görüyoruz ki evlerde, okullarda, yollarda güvende değiliz. Avrupa ülkelerinin birçoğunda öfke ve şiddet olayları hakkında haberler duyuyor, okuyoruz. Dünyanın pek çok yerinde hızla ilerleyen şiddet konusu ilgili çalışmalar yapılıyor. Kadın örgütlenmeleri bu konuda önemli rol oynuyor. Kimi ülkelerde şiddete maruz kalanlar için rehabilitasyon programları, aile içi şiddete maruz kalanlar için koruma programları devreye giriyor. Ayrıca, kadına yönelik şiddet olaylarında birçok sivil toplum kuruluşu ile kurum etkin olarak rol alıyor.