Toplumsal öfke, iktidar ve İmamoğlu - AV. BÜLENT YÜCETÜRK
Beklenti, gelecekte olacaklara dair zihinsel bir öngörü veya inançtır. Bu inanç, davranışlarımızı, ilişkilerimizi, performansımızı ve hatta fizyolojik tepkilerimizi şekillendirebilir. Ayrıca, bireysel ya da kolektif düzeyde, sosyolojik açıdan toplumsal düzenin sürdürülmesi veya değiştirilmesinde de kritik bir role sahiptir.
Kolektif beklentiler, toplumsal değişim veya "daha adil bir gelecek" beklentisi, insan hakları mücadeleleri gibi örnekleyebileceğimiz sosyal hareketleri tetikler. Yüksek beklentilerin belirli bir alanda daha iyi performansa yol açtığına inanılan psikolojik bir olgu olan "Pygmalion Etkisi" veya "Rosenthal Etkisi"nin toplumsal versiyonunda, halkın liderden veya sistemden beklentileri, siyasi değişimi hızlandırabilir veya engelleyebilir. Burada, "Beklentinin Gücü" teorisinden hareketle İmamoğlu'nun diploma iptali ve tutuklanmasıyla başlayan süreci ele alalım.
İKTİDARIN OPERASYONLARI26 Mart 2024'te yazdığım "İmamoğlu ve Kelebek Etkisi" başlıklı yazımda, iktidarı seçimde yenecek nitelikte olan İmamoğlu'nun, Türkiye'de değişimin fitilini ateşleyeceğini belirtmiş; Ekrem İmamoğlu'nun Mart 2024 seçimini kazanması halinde, bir kahramana dönüşeceği ve Erdoğan'ın iktidarını kaybedeceği korkusunu iliklerine kadar hissedeceği, bunun da bir kelebek etkisi oluşturacağını yazmıştım. İmamoğlu'nun, Erdoğan'ı yenecek bir adaya dönüşmesiyle birlikte halkta, bir şeylerin değişeceğine dair umut yeşerdi.
Yurttaşların ellerinde kalan tek şey olan oy kullanma hakkı ile iktidarı değiştirebileceklerine dair umutlarının yeşerdiği bir süreçte, İmamoğlu'nun halkla buluşmaya başlaması ve mitingler yapması, insanlarda "Sabırlı ol, her şey değişecek" beklentisine neden oldu.
CHP tarafından önseçimle cumhurbaşkanı adayı yapılacağına dair yürütülen çalışmalarla İmamoğlu hayli ivme kazandı. Ancak tam da bu süreçte, iktidarın başlattığı operasyonla halkın beklentileri öfkeye dönüştü. Çünkü iktidar, gücünü kullanarak halkın bel bağladığı kişiyi tutuklamıştı ve haklarını zalimce elinden almıştı. Halkın, "Bunu da yapamazlar" dediği her noktada, iktidar, elindeki bağımsız olmayan yargıyı kullanarak halka şöyle demiştir: "Senin ne istediğinin önemi yok, ben ne istersem o olacak!"
Z KUŞAĞI VE DİRENİŞTam da bu aşamada halkın büyük çoğunluğunun anladığı üzere, Erdoğan'ın iktidarı bırakmak gibi bir niyeti yoktur. Aksine, "İktidarda kalmak için her yol mübahtır" anlayışına sahiptir. Böyle bir yönetimle karşı karşıya olduğunu anladığı anda, gerek politik olmamakla itham edilen Z kuşağından, gerekse farklı siyasal düşüncedeki toplumun tüm kesimlerinden güçlü bir direnişle karşılaşıldı.
Başlangıç amacı İBB'ye kayyum atamak olan iktidar, buradan geri adım atmak zorunda kaldı. İnandırıcılığı olmayan terör soruşturmasından, Erdoğan dahil tüm yandaş gazeteciler ve yorumcular bahsedemez oldular. Çünkü buna kimseyi inandıramadılar. Ayrıca, yürütülen "Terörsüz Türkiye" sürecine zarar vereceği, Kürt seçmenin oyunu almak için yapılan onca çalışmanın çöp olacağı endişesiyle bu soruşturma, ileride kullanılmak üzere buzdolabına kaldırıldı ve böylece yolsuzluk soruşturması, İmamoğlu'nu itibarsızlaştırmak için yapılan topyekûn saldırının tek aracı haline geldi.
Yargının gizli tanıklarıyla, içeriksiz MASAK raporuyla ve yandaş medyanın iftiralarıyla da saldırının dozu iyice arttı. Bunların yetersiz kaldığının anlaşılmasıyla bu kez başta Erdoğan olmak üzere tüm iktidar paydaşları, devam eden soruşturmayı halk nezdinde inandırıcı kılma çabası başladı ve yargının yaptığı delilsiz soruşturmanın açıkları kapatılmaya çalışıldı. Ancak beklentilerinin tam tersine İmamoğlu, itibarsızlaşacağına halkın gözünde bir kahramana dönüştü.
PARLAMENTER SİSTEM VURGUSUEkrem İmamoğlu'nun Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan yazısında, yürümeyen adalet sistemiyle beraber 2017'de yürürlüğe giren tek adam rejimine karşı özgürlükçü parlamenter demokrasinin gerekliliği ile gelir dağılımındaki adaletsizliğin önlenmesini temel sorun olarak merkeze alan ve mücadeleyi bunun üzerinden yapacağına yönelik görüşlerinin önümüzdeki günlerde daha çok tartışılacağı ve iktidarın yeni anayasa söylemiyle birlikte birçok politik ayrışmayı getireceği çok açıktır.