Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün iki güzel sözüyle başlamak istiyorum yazıma:
"Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim"
"Bedeni idman, fikri idmanla koşut gitmelidir."
Cumhuriyetimiz kurulduğundan bu yana spor alanında çok tekrarlanan ama neredeyse hiç uygulanmayan bu sözlerin derinliğini iyi anlayabilmek ve hissedebilmek gerekiyor. Ülkemizin kurucusu her alanda olduğu gibi sporda da başarının formülünü 100 yıl kadar önce vermiş bizlere.
Pekiyi şimdilerde böyle mi Pek sanmıyorum. Ne yazık ki her konuda olduğu gibi Türk sporu da köşeye sıkışmış vaziyette. Yurtdışındaki vatandaşlarımızla 90 milyonu aşan nüfusumuzun yetenek hinterlandının hak ettiğinin çok altında bir seviyedeyiz. Spor tarihimizde zaman zaman başarılara tanıklık etsek de başarı noktasında dünya ülkeleri içinde çok geri sıralarda yer alıyoruz.
Biraz yıllar öncesine gideyim: ocukluğumdan beri olimpiyatları merakla izleme alışkanlığı elde ettim. Moskova Olimpiyatları ile başlayan TRT günlerinden Paris'e varıncaya kadar sporu yakından takip eden biri olarak gördüm kendimi. Spor müsabakalarında Halit Kıvanç, Kenan Onuk gibi anlattıkları her spor organizasyonunu birer eğitime dönüştüren ustalar, sadece izleyici olarak kalmamamı, aynı zamanda sporun farklı yönlerini öğrenmemi ve odaklanmamı kolaylaştırdı. Zaten spora olan düşkünlüğüm önce hentbol ve sonrasında futbol yaşantıma sirayet etti, daha sonra da yöneticilik hayatıma. Kısaca sporun her daim içinde oldum, tecrübe kazandım...
DERİNLEŞEN KUTUPLAŞMANIN İLACI SPORSözlerime birkaç örnekle devam edeyim: Türkiye, 2024 Paris Olimpiyat Oyunları'nı 3 gümüş, 5 bronz ve toplam 8 madalya ile tamamladı, dünya sıralamasında 64. oldu. Her anlamda büyük bir gelişme yakalayan Güney Kore ise 13 altın, 9 gümüş ve 10 bronz madalya ile 8. oldu. Keza büyük paralar harcayan güzide futbol kulüplerimizin geçtiğimiz günlerde uluslararası arenada daha ilk maçlarda elenmeleri de buna bir başka örnek...
Spor, tüm gelişmiş ülkelerin gençleri doğru yönlendirmesi için en sık kullandığı olgu. Eğitimin tamamlayıcı bir parçası ve yaşamın diğer yönleri için güçlü bir okul. Disiplin, takım ruhu, özgüven, liderlik, dayanışma ve adil rekabet kültürü, gençlerimizin spordan kazanacağı değerlerin sadece birkaçı. Ülkemizdeki derinleşen kutuplaşmanın en önde gelen ilacı da spor. Spor yoluyla eğitim ve kabiliyetlerine göre yetenekleri bulup parlatmaktan uzaklaşan bir ülkeyiz ne yazık ki...
Kreşten başlayarak büyük bir eğitim devrimine ihtiyaç duyduğumuzun altını çiziyorum. Öncelikli olarak sporda eğitimle paralel olarak 3-4 yaşından itibaren her evladımızı geleceğe hazırlamalıyız. Memleket, özellikle ekonomisi ve eğitimi ile dipte. Spor eğitiminin de çökertilmiş olması çocuklarımızı, gençlerimizi var olan yeteneklerinden uzaklaştırırken stresli, sağlıksız, umutsuz ve güvensiz ortama da itiyor. Önümüzde örnekler var, hemen her gün haber bültenlerinde ve sosyal medyada karşımıza çıkıyor. Yaygınlaşan uyuşturucu kullanımı ile birlikte çocuk suç örgütleri travma haline gelen sorunlarla milletimizi buluşturdu. Ve maalesef yetkili makamlar bu durumun önüne geçemiyor.
GÖSTERMELİK SEİMLER, PARTİZAN MÜDAHALELERŞu bir gerçek: Demokraside, ekonomide, eğitimde, sporda, kültür ve sanatta kısaca aklınıza gelebilecek her alanda özgürlükler şarttır ve o ülkenin yapısında olumlu değişikliklere yol açar. Bu durum ekmek gibi su gibi gerçektir ve bir ihtiyaçtır. Eğer bunları sağlayamıyorsanız başarının gelmesi de zordur.
Sporu yalnızca futbola indirgeyerek siyasetin kullanışlı aparatı haline gelmesine çaba gösteren hükümetin anlayışı bu durumun asıl nedenidir. Her konuda olduğu gibi bu konuda da siyasetin uyguladığı tehdit, hükümetin başarısız yönetimi ile spor kulüplerinin ve federasyonların dibe vurmalarına neden olmuştur. Yoğun çaba, emek ve her koşulda sporun koşullarını liyakatle uygulamaya koymaya, büyük direnişle yaşama geçirmeye çalışan birkaç branş hariç ne yazık ki geneldeki spordaki dünya ölçeğinde yerimiz budur. Partizanca siyasetin baskısı, kulüplerin popülist idari ve mali yaklaşımları uzun yıllar telafisi imkânsız büyük sorunlarla spor kulüplerimizi zor duruma sokmuştur. Yalnızca spor kulüplerimiz değil, sporcularımız, yöneticilerimiz, çalışanlarımız, spor yayıncıları kısaca spor sektörünün içinde olan herkesi olumsuz anlamda çok etkilemiştir bu durum. Ne yazık ki karakteristik bir hale gelmesine sebep olmuştur.
LİYAKAT SORUNU YAŞANAN YÖNETİMLERAncak özellikle 2000 sonrası ülkemiz spor federasyonlarının tamamında başkanlık seçimleri göstermelik hale geldi. Artık federasyon genel kurulları iktidarın gösterdiği isimlerin neredeyse tek aday olarak katıldığı ve laf ola beri gele oylamaların yapıldığı bir formalite halini aldı. Bu da elbette beraberinde ülkenin her yanına sıçramış olan liyakatsiz yönetimlerin elinde sporumuzu, sporcumuzu oyuncak haline getirdi. Başarının ilk şartının işi ustaların eline bırakmak olduğu unutulmamalıdır.