TBMM'de Cumhuriyet karşıtı hareket! - Doğu Silahçıoğlu

Bir asrı geride bırakan Türkiye Cumhuriyeti, 1923'te kurulduğundan bu yana iki ayrı tehdit ve tehlikeyle karşı karşıya kaldı. Bunlardan biri, laik demokratik cumhuriyet yerine din devletini egemen kılmayı amaçlayan "hilafet ve saltanat" yanlılarının ardında durduğu ve o zamanki adı "muhafazakâr hareket" olan bugünkü "siyasal İslam", diğeri ise devletin egemenliği altındaki topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırarak ayrı bir devlet kurmayı ya da o toprakları bir başka devletin topraklarına katmayı amaçlayan bugünkü adıyla "bölücü ve ayrılıkçı hareket"ti. Her ikisinin oluşturduğu tehdit zamanla birer siyasal harekete dönüştü ve sonunda temsilcileri Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne taşındılar!

KARŞIDEVRİMİN HEDEFİNDE

1938-1950 döneminde gelişme ortamı bulan, sonrasında Türkiye'de egemen olan ve bugünlere ulaşan "karşıdevrim" sürecinde yıllar içinde inişli çıkışlı bir seyir izlese de her iki tehdit hiçbir zaman cumhuriyet açısından ciddi bir tehlike oluşturamadı. Ne var ki "laik", "demokratik", "ulus devlet" yapısındaki cumhuriyet ve onun kurucu kadrosu son 23 yılda, özellikle de yedinci yılını tamamlamış "ittifak iktidarı" döneminde yaratılan bir iklimle saldırıların hedefi oldu.

Cumhuriyete ve onun kurucu kadrosuna yönelik suçlayıcı ve hakaret içerikli çirkin ifadeler, bu dönemde basında, kitle iletişim araçlarının tümünde yer almaya yayılmaya başladı. Sonunda bu söylem Cumhuriyetin 102'nci yılında TBMM Genel Kurulu'na kadar ulaştı.

Geçen günlerde Türkiye Cumhuriyeti ve onun kurucu kadrosu; bu kutsal çatı altında -her zamanki gibi sonradan anlam değiştirme gayreti içine girilse de- kirli ağızlardan dökülen çirkin sözlerin hedefi oldu. Bu ülkenin kuruluşunda yaşanan sürece ilişkin tarihi gerçek ve gelişmeleri bilmezden gelen, Cumhuriyeti kuran birbirine kenetlenmiş Türk halkını ayrı parçalar halinde gösteren bir anlayışın şekillendirdiği bu saldırı karşısında ne yazık ki TBMM içinde, Atatürk'ün ve de onun "en büyük eserim" dediği Cumhuriyetin ardında duran güçlü bir sesin yükseldiğine tanık olunamadı!

Özellikle, ittifak iktidarının partileri, "bölücü/ayrılıkçı örgütün" talimatıyla hareket ettiği herkesçe bilinen bir siyasal partinin sözcüleri tarafından yapılan bu saldırıya yeterli ağırlıkta bir karşılık vermediler, veremediler.

Ama "laik", "demokratik" ve "ulus devlet" yapısındaki Cumhuriyeti savunan yurtseverlerin kitle iletişim araçlarından yararlanarak sergiledikleri tepkiyle toplumun bu yoldaki beklentileri kısmen de olsa karşılanabildi. Tüm yurda yayılan bu girişimle Türk ulusunun tüm alt unsurlarının gönüllü birlikteliğiyle oluşturduğu Cumhuriyetin her koşulda, onu kuran halk tarafından korunacağı bir kez daha kanıtlanmış oldu.

EMPERYALİST KUŞATMA

Emperyalist devletlerin kuşatmasındaki Türkiye, bugün dışarıdan olduğu kadar içeriden de kendisine yönelik türlü yıkım faaliyetinin hedefindedir. Bu ve benzeri girişimler kuşku yok ki gelecekte de devam edecektir. 1914-1918 Birinci Paylaşım Savaşı sonrasında toprakları işgal edilmiş, halkı esir alınmış bu ülkede Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşı sonrasında vatan kahramanlarının canı ve kanıyla yoktan yaratılmış, kara sınırları 1924 Lozan Antlaşması ile deniz sularındaki egemenliği 1936 Montrö Sözleşmesi ile belirlenmiş Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığını yıllardır kabullenemeyen ve onun parçalanmasını hedefleyen emperyalizm ve güdümündeki ihanet" odakları, Cumhuriyete karşı bugün de aynı amaçla birlikte hareket etmektedirler. Ne var ki, geçmişte buna hiçbir zaman yetmemiş olan güçleri, gelecekte de yetmeyecektir!