Sosyal demokrat sendikacılık hareketi - Dr. Engin Ünsal

Demokrasi ile yönetilen toplumlarda işçi sınıfının sınıfsal bilinci varsa, toplumsal ve işçi hakları için eylemler yapabiliyorsa ve gerektiğinde siyasal ortamda varlığını duyurabiliyorsa o ülkede milli gelirin dağılımının daha adil olması ve işçi sınıfının milli gelirden daha fazla pay alması kaçınılmazdır. Bunun gerçekleşmesi için sendikaların edilgen değil, sosyal ve siyasal olarak etkili olmaları gerekir. Günümüz sendikaları ücret sendikacılığı kulvarında gezindiği için sosyal demokrat sendikacılık modelinin çok uzağındadır. Oysa ülkemizde sendikalar 1970'li yıllarda önemli olaylara imza atmış ve tarih yazmıştır.

TARİHTEN BİR YAPRAK

Türk-İş içinde önce 4 sonra 12, daha sonra 20 sendika 1971 yılında Sosyal Demokrat Sendika Hareketi'ni başlattı ve 14 Ocak 1971 de Genel- İş Sendikası Başkanı Abdullah Baştürk, Deniz Ulaş İş Sendikası Başkanı Feridun Şakir Öğünç, Yol İş Federasyonu Başkanı Halit Mısırlıoğlu ve Petrol İş Sendikası Başkanı İsmail Topkar, Türk-İş Yönetim Kurulu'na bir rapor sunarak "sendikacılığın ortak reform yolları" konusunda adımlar atılmasını önerdi. Sendikacılıkta sosyal demokrasi ilkesinin ve sosyal demokrat kadrolaşmanın önemine değindiler.

1976'da Türk-İş içindeki sosyal demokrat sendikaların sayısı 20'ye ulaştı. 5 Haziran 1977 genel seçim sonuçlarına göre AP, MSP ve MHP'nin ikinci Milliyetci Cephe Hükümeti'ni kurması gündeme gelince 15 Temmuz 1977'de yaptıkları ortak açıklama ile bu cephenin kurulmasına karşı önemli bir tepki gösterdiler.

Bu sendikalar 1978 yılında kurulan Ecevit hükümetini açıkça ve yürekten desteklediler. Daha sonraki yıllarda Türk-İş yönetiminin gerekli cesur adımlar atamaması ve önerilen sosyal demokrat ilkeleri yaşama geçirememesi nedeni ile sosyal demokrat sendikaların bir etkinliği görülmedi.

2002 SONRASI SENDİKACILIK

1970'li yılların sendikacıları cesurdu. Sınıf bilincinin ayırdındaydılar. Direngendiler. Hükümetlerin işçi sınıfı karşıtı kararlarını açıkça eleştirebiliyor, gerektiğinde genel grev bile yapabiliyorlardı. Hükümetlerin dümen suyunda gitmek akıllarından geçmezdi. Bu niteliklerinden dolayı toplusözleşme masalarında istediklerini alırlardı ve bu yüzden 1980 öncesinde işçilerin milli gelirden aldıkları pay yüksekti.

2002 yılında AKP'nin iktidar olması ile sendikacılığımızın rüzgârı değişti. alışma Bakanlığı'nın yetki kartını kendisi ile uyumlu sendikalar için kullanmaya başlaması ile "yandaş sendikacılık" ve "biat sendikacılığı" kavramları filizlenmeye başladı ve 1970'lerin cesur sendikacıları yerine "kuzuların sessizliği"ne bürünmüş sendika yöneticileri sendika sahnesinde öne çıktı. Bunun son örneği Maden-İş Sendikası'nın ertelenen grevi sonrası görüldü. Bu erteleme sonrası yapılan toplusözleşme görüşmelerinde Türk-İş ve Hak-İş hükümet tekliflerini itirazsız kabul etti ama iki konfederasyonun başkanı imza törenine katılamadılar. Bu katılamayışın nedeni gayet açıktı; çünkü hükümetin önerisi kabul edilmiş, işçiye verilen söz tutulamamıştı.

Memur sendikaları genelde AKP hükümetine yakın sendikalar olarak bilinirdi ama AKP'nin ekonomi politikalarına dayanamadılar. Toplusözleşmelerde çok düşük oranlar öneren hükümete karşı direnme zamanı geldiğinin ayırdına nihayet vararak meydanlara inmek zorunda kaldılar ve yandaşlığın sendikalar için çıkar yol olmadığını sonunda anladılar.