Otoriter yönetimlerin tehdidi ve demokrasi - Op. Dr. Bülent Kerimoğlu
Türkiye'de darbeler, genellikle 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesiyle başlatılır. Ardından 12 Mart 1971 muhtırası, 12 Eylül 1980 darbesi, 28 Şubat süreci ve 27 Nisan e-muhtırası gelir. 15 Temmuz 2016'da yaşanan FETÖ hain darbe girişimi ise ümit ediyoruz ki bu topraklarda gerçekleşen son darbe girişimidir. Ancak, 20. yüzyılın başında Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde yaşanan Babıâli baskını da bu darbelerden belki de ilki olarak değerlendirilmelidir.
23 Ocak 1913'te, henüz Binbaşı Enver Bey olan Enver Paşa'nın öncülüğünde, Talat Bey, Yakup Cemil, Mustafa Necip, Ömer Naci ve Sapancalı Hakkı gibi İttihat ve Terakki Cemiyeti üyeleri tarafından gerçekleştirilen Babıâli baskını, Osmanlı tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır. Toplantı halinde olan Bakanlar Kurulu basılmış; Harbiye Nazırı Nâzım Paşa olay yerinde Yakup Cemil tarafından öldürülmüş ve Kamil Paşa hükümetinin istifası istenmiştir. İstifa mektubunu sadrazama imzalatan Binbaşı Enver Bey, hemen saraya giderek Padişah V. Mehmet Reşat'a yeni hükümeti kurması için Mahmut Şevket Paşa'yı görevlendirmesini istemiş, böylece İttihat ve Terakki Cemiyeti 1. Dünya Savaşı sonuna kadar yönetimi doğrudan ele almıştır.
BABIÂLİ BASKINIBabıâli baskını, I. Balkan Savaşı sonrasında, barış görüşmeleri henüz sonuçlanmadan ve II. Balkan Savaşı başlamadan önce yapılmıştır. Balkanlar'da yaşanan büyük bozgun ve Bulgar ordularının Çatalca'ya kadar gelerek İstanbul'a dayanmasıyla, Kamil Paşa hükümeti acil bir antlaşma zeminini oluşturma çabalarına girişmiş, bu da halk arasında büyük bir infiale yol açmıştır. Çatalca'nın batısındaki tüm toprakların, Edirne dahil olmak üzere, Balkan devletlerine terk edilebileceği düşüncesi, halkı derinden etkilemiştir.
Osmanlı Devleti, beş asır önce Balkanlar'ı Türkleştirmek ve kendi hanedanlığına tehdit olacağı endişesiyle Anadolu'dan bazı Yörük Türkmen aşiretlerini göç ettirip Rumeli'ye yerleştirmiştir. Ancak Balkan yenilgisi sonrası, Sırp, Yunan ve Bulgar çetelerinin insafına terk edilen Türk ve Müslüman halk, 550 yıl sonra, bir kez daha ata yurtlarını terk etmek zorunda kalmıştır. Sürgün ve katliamı bir gazeteci olarak izleyen Troçki'nin de eserlerinde anlattığı Balkan Savaşları sonrasında, Osmanlı Devleti, Rumeli'deki topraklarının yüzde 90'ını ve Türk-Müslüman nüfusunun dörtte üçünü kaybetmiştir.
Tuna Nehri'nin kuzey batısından başlayan trajik göç, İstanbul ve civarına, yaklaşık 1 milyon Rumelili göçmenin aç, susuz, hastalıklardan perişan bir halde, geride malını mülkünü ve yakınlarını bırakarak gelmesiyle son bulmuştur. Bu moral çöküntüsü içinde, Osmanlı İmparatorluğu'na başkentlik yapmış olan Edirne'nin de düşmana terk edileceği gerekçesiyle Babıâli baskını gerçekleştirilmiştir. Bu olay yakın tarihimizde hükümete karşı askerler tarafından yapılan ilk darbe olarak tarihe geçmiştir. Her ne kadar darbelerin büyük çoğunluğu ordu tarafından iktidara karşı yapılmış olsa da 1826 yılında II. Mahmut, Yeniçeri Ocağı'nı kaldırarak bir saray darbesi gerçekleştirmiştir. Vaka-i Hayriye (Hayırlı Vaka) olarak bilinen bu olay, Osmanlı ordusunun disiplinsizliğine son vermiş ve modernizasyonu için önemli bir adım olmuştur.