Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

"...Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum/ Baharda Polatlı kırlarında açan,

Güz geldi mi Kop Dağı'na göçen/Yörükler Yaylası'nda Toroslarda eğleşen,

Muş Ovası'ndan, Ağrı eteğinden/Gücenmesin bütün yurt bahçelerinden/

içek getirin, çiçek getirin, örtün beni/Eğin türkülerinin içine gömün beni."

- CEYHUN ATUF KANSU

24 Kasım Öğretmenler Günü'nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu'nun "Dünyanın Bütün içekleri" şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi. Şefik öğretmenin son isteği; yurdun dört bir yanında açan kır çiçeklerini yanında görmektir. Onların her birini bin bir emekle yetiştirmiştir çünkü. O çiçekler onun hiç sönmeyen umudunun parlayan yıldızlarıdır. Anadolu'nun dört bir köşesinde; yaylasında, ovasında, köyünde, kentinde yeşermeye hep devam edecektir o çiçekler.

24 Kasım Öğretmenler Günü, bilindiği gibi 1981 yılında, 12 Eylül askeri yönetiminin aldığı bir kararla o günden bu yana her yıl düzenlenen çeşitli etkinliklerle kutlanmaktadır. Ne var ki "eğitim"de yaşanan onca sorun karşısında bugünün içinin boşaltıldığını, giderek amacından uzaklaştığını görmekteyiz. Belki de öğretmenlerin tek tesellisi okulunda, sınıfında bu günü büyük bir coşkuyla kutlayan öğrencilerinin umut dolu haykırışlarıdır. Bu da geleceğe olan umutlarımızı tazelemektedir. Daha da önemlisi, 24 Kasım 1928'de Mustafa Kemal Atatürk'ün başöğretmenliğinin kabul edildiği o günü anma programına dönüşmektedir ki işte bu da Cumhuriyete olan saygıyı ve sevgiyi daha da artırarak bu günü daha anlamlı bir hale getirmektedir.

AYDINLANMANIN TEMSİLCİSİ

Cumhuriyetle birlikte atılan o adımların büyük bir özveri sonucu gerçekleştiğini biliyoruz çünkü. "Öğretmen"i hepimizin gözünde unutulmazlar arasında ilk sıraya koyan da işte bütün bunlar değil mi Bunu bir çocuk duygusallığı içinde dile getirmek belki çok inandırıcı gelmeyebilir ancak bu küçümsenmeyecek bir sorumluluk yüklemektedir öğretmenin omuzlarına. Ne güzel anlatır Atatürk o sözüyle öğretmenin fedakârlığını: "Öğretmen bir muma benzer, kendisi tükenirken etrafına ışık saçmaya devam eder."

Her geçen yıl daha da ağırlaşan bütün olumsuzluklara karşın işte o ağır yük bazen çekilmez hale gelir ki o anda en yakınınızdaki birinden duyduğunuz şu söz kulaklarınızda çınlar: "Boş ver be hocam, dünyayı sen mi kurtaracaksın" Bu bir dost uyarısı da olsa öğretmen şunu çok iyi bilir: Her şeye karşın o, sorumluluk duygusu içinde ödün vermeden bu sorumluluğunu yerine getirir. O şunun bilincindedir: Sınıfın dört duvarı arası değildir onun görev alanı. Bu yönüyle sınır tanımaz. Elindeki sigara izmaritini, yediği meyvenin kabuğunu, içtiği suyun şişesini yere fırlatan birini gördüğünde kendini tutamaz ve mutlaka onu uyarma gereği duyar. Nerede bir haksızlık görse mutlaka o haksızlık karşısında dik durma cesaretini gösterir.