Adalet ve Kalkınma Partisi, 2001 yılının şubat ayında yaşanan ekonomik krizden altı ay sonra, krizin etkileri bütün şiddetiyle devam ederken kuruldu. Kalkınma, ekonomik darboğazın etkisiyle olsa gerek partiye ismini veren sözcüklerden biriydi. Adaletin ise öncelikle hukuk alanında giderilmesi beklenen eksikliklere yapılan vurgunun yanı sıra, ekonomideki gelir dengesizliğine karşı kullanılabilecek yönü de bulunuyordu.
Kuruluşunun ardından bir buçuk yıl bile geçmeden tek başına iktidara gelen AKP'nin, isminden de anlaşılacağı üzere öncelikle bu sorunlara eğilmesi bekleniyordu. Yüzde 34 oyla Meclis'in üçte ikisi ele geçirilmiş, neredeyse anayasayı değiştirebilecek çoğunluk sağlanmıştı. Bu bakımdan, en azından ekonomik ve hukuksal alanda yapılacak atılımların ciddi bir engelle karşılaşması söz konusu değildi.
İktidara gelmeden önce yüksek işsizlik oranlarından ve gelir dengesizliğinden yakınan AKP yöneticileri, iktidara gelmelerine rağmen bu konularda hiçbir ciddi adım atmadılar. İşsizlik bilinçli veya bilinçsiz hep belli bir oranda tutuldu ve 2001 krizindeki oranın bile genelde üstünde oldu. Sürekli sıcak para sağlanarak döndürülmeye çalışılan ekonomi ise üretimin göz ardı edilmesine ve sorunlara köklü çözümler bulunamamasına yol açtı.
AYRICALIKLILAR VE SIRADAN YURTTAŞLARZengini daha zengin fakiri daha fakir yapan bu ekonomik anlayış, iktidarın zamanla kendi zenginlerini yaratmasıyla iyice içinden çıkılamaz bir hale büründü. Artık bir yanda nasıl zenginleştiği bilinmeyen, milyonlarca liralık vergi borçları anında silinen ve iktidara yakınlığından başka özelliği olmayan ayrıcalıklılar, diğer yanda ise sadece devlet yardımıyla geçinmeye çalışan yığınlar vardı.
Anlaşılan o ki AKP'nin kalkınma derken kast ettiği bu ayrıcalıklı azınlıktan başkası değildi. Çünkü 22 yıllık iktidar sürecinin sonunda kalkınmadan payını alabilen şanslı azınlık sadece onlardı. Milyonlarca aile ise kalkınma bir kenara, açlık sınırının bile altında bir gelirle yaşamaya mahkûm edilmişti.