Mustafa Kemal'in askeri olmak - Av. Murat Fatih Ülkü

Geçen haftalarda "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" cümlesi etrafında epey tartışıldı. Bu cümleye mesafeli duranları iyi biliyoruz, 1980'lerde Özal'ın değişim (!) rüzgârı ile peydah olan neoliberal solcular, yan yana konumlandıkları siyasal İslamcılar, bölücü-Kürtçüler. Bu kendine özgü ittifak yaklaşık 40 yıl, AKP'nin açılım sürecinin sonlanmasına kadar devam etti. Ama böyle tartışmalarda, şimdi yeniden ısıtılan açılım sürecinde olduğu gibi zaman zaman su yüzeyine çıkıyor.

DİRENİŞİN ADI

"Mustafa Kemal'in askerleriyiz" cümlesinin nereden geldiğine kısaca bakalım. Nasıl bu coğrafyada, Anadolu'da yaşayanları bizden önce Avrupa "Türk" diye adlandırmışsa; Ulusal Kurtuluş Savaşı döneminde işgal güçlerine karşı direnen güçlere de önce Batı basını "Mustafa Kemal'in askerleri" demeye başlıyor.

Mondros Mütarekesi'nden sonra Anadolu'da bir direniş hareketi olamayacağını düşünen İtilaf Devletleri ve Avrupa kamuoyunun; Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğindeki ulusal direniş hareketini başlangıçta küçümsediğini biliyoruz.

Bu küçümsemeye emperyalist güçlerle tam bir işbirliği içinde olan İstanbul'daki padişah Vahdettin ve hükümeti de eşlik etmiş; büyük oranda dağıtılmış bir ordudan arta kalanlar ile perişan, yoksul, çaresiz, bezgin bir Anadolu'da silahlı bir direniş örgütlenemeyeceğini öngörmüşlerdi.

Ulusal Kurtuluş Savaşı'ndaki başarılar geldikçe, küçümseme yerini şaşkınlığa bırakmış, Batı basını ulusal mücadeleyi sürdüren silahlı güçlere "Mustafa Kemal'in askerleri", "Kemalistler" demeye başlamıştı.

BİZDEN BİRİ 'KEMAL'

Rahmetli Turgut Özakman'ın 1940'ların sonunda Ulusal Kurtuluş Savaşı'nda Yunan işgaline uğramış köylerde dolaşırken döneme tanıklık eden (Özakman'ın deyimiyle) bir Anadolu annesinin söylediği "Şu çeşmenin ardından başı kalpaklı süvariler rüzgâr gibi geçip gitti, anladım bizimkilerdi. Köye çığlığı bastım: Kemal'in askerleri!" sözü, Anadolu'da Mustafa Kemal Paşa'nın nasıl benimsendiğini, yüzyıllar boyu horlanmış, aşağılanmış Türk köylüsü için nasıl umut olduğunu anlatmaya yeter sanırım.

Yine Özakman'ın dediği gibi başkomutan, paşa denilmeyip kendi canından, evladından söz eder gibi "Kemal" denmesi de halk-Atatürk bütünleşmesini gösterir ki bu durum "Kurtuluş Savaşı'nda sadece Yunanistan ile savaşıldı" diyebilen entelektüel(!) neoliberal solcularımızın, "keşke Yunan galip gelseydi" diyebilen siyasal İslamcıların hoşuna gitmez. Ancak kimilerinin aksine, onların hoşuna gitmek gibi bir derdimiz yoktur.

Burada, "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" cümlesinin; Mustafa Kemal Paşa'nın, Ulusal Kurtuluş Savaşı'ndaki antiemperyalist duruşu ile birlikte, anayasal koruma altındaki Cumhuriyet Devrimi'nin askeri olmayı da kapsadığını söylemeliyiz. Bu tarihsel olarak da sosyolojik olarak da hukuksal olarak da böyledir. Bir kısım sözcük oyunları ile "Mustafa Kemal" ile "Atatürk"ü ve Ulusal Kurtuluş Savaşı ile Cumhuriyet dönemini birbirinden ayırmaya çalışan yalanlara da karnımız tok.