Milli bayramlar, bir ülkenin tarihinde önemli olayları anımsatma, milli birlik ve beraberlik ruhunu pekiştirme adına büyük önem taşır.
Türkiye Cumhuriyeti'nde milli bayramlar, halkın Cumhuriyet değerleri etrafında birleştiği tarihi zaferleri ve bağımsızlık mücadelesini kutladığı günlerdir.
Cumhuriyet kuruluş yıllarından itibaren coşkuyla kutlanmıştır. Zamanla değişen toplumsal ve siyasi dinamiklere bağlı olarak bu kutlama biçimlerinde bazı farklılıklar meydana gelmiştir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında milli bayram kutlamaları çok büyük katılımın olduğu coşkulu etkinlikler olarak düzenleniyordu. oğu zaman bu kutlamalar Cumhuriyetin kazanımları, Atatürk ilke ve inkılaplarının uygulandığı söylemlerle şekilleniyordu.
30 AĞUSTOS ZAFERİKurtuluş Savaşı'nın büyük zaferi anısına ordunun ve askerlerin kahramanlığını vurgulayan kutlamalarla bayram her yerde her yıl coşkuyla kutlanıyordu.
2000'li yıllarla birlikte Türkiye'de milli bayram kutlamalarında bir dönüşüm yaşanmaya başlandı. Özellikle siyasi atmosferdeki değişiklikler, kutlamaların içeriğini ve coşkusunu etkiledi. Resmi törenlerde birtakım sınırlamalar oldu, askeri geçitler ve büyük çaplı törenler giderek sönük duruma getirildi.
Geçmişteki görkemli kutlamaların özlemini çekiyoruz. Yabancı bazı ülkelerin kendi önemli günlerinde, örneğin Fransa'nın, Rusya'nın, in'in hatta bazı Uzakdoğu ülkelerinin yaptıkları geçit törenlerini gördükçe kendi törenlerimizin cılızlaşması, sıradan bir olay gibi geçiştirilmesi bizleri üzüyor.
Bizler 1000 yıldır milleti olan bir ordu-devlet olarak bilinir, öyle düşünür ve öyle zannederdik. Bugün durum nedir bilmiyoruz. Milletimizin nedense bir kısmı ordumuza itibar eder saygı gösterir ve fakat aynı oranda pek sevmezler.
Ordumuza minnet borçluyuz, daha evvelki yazılarımda da belirttiğim gibi; minnet duygusu kadar tehlikeli bir duygu yoktur. Minnet duyan kişi bu duygunun altında ezilebilir. Zamanla iyilik gördüğü kişi ve kurumlara düşman olabilir. Değerli psikiyatri hocamız Prof. Dr. Ayhan Sunpar'ın söylediği gibi, minnet duygusu bazen çok tehlikelidir. Sözlere, yazılara ve hareketlere yansır. Tarihte de bunun örnekleri çoktur.