Mekanın içine sıkışmış zaman! - Doç. Dr. Buğra Gökce
Zamanın göreliliği üzerinde çok durulur. Kimi bunu teorik biçimiyle "izafiyet" üzerinden anlatır, kimi ise "sevdiklerimin yanında uçup giden zaman" veya "istemediğim ortamlarda geçmek bilmiyor zaman" diye duygusal haliyle anlatır. Bizim için ise sivil yaşamda koşuşma içinde yetiştiremediğimiz programlarımız, yetiştiremediğimiz zaman... Uzun süredir yönetici olarak yoğun tempolu bir yaşam programı içinde yaşarken neredeyse "zamanı tüketmeye, günü bitirmeye çalışıyoruz" dediğimiz hale geldik cezaevinde!
Zamanla mücadelemiz üzerine düşünürken biraz da bunun üzerinde durma fırsatım oldu. Cezaevinin tek güzel yanı istemediğiniz kadar okuma fırsatınızın olması...
Öğrenciliğimden bu yana David Harvey çok ilgimi çeker. Okumalarımın içinde de önemli bir yer tutar. Fordist üretim tekniklerinin "post fordist" üretime dönmesiyle modernist dönemin postmodern zamanlara terk edilişini lisans eğitiminden bu yana dikkatle incelemeye çalışırdık. Postmodern mekân oluşumu, postmodern mimarlık yüksek lisans döneminin önemli araştırma konuları arasındaydı. Zamanla değişen her şeyden bahsediliyordu. Postmodern sanat, sinema ve müzik, değişimin özünü anlatan birçok argümandan bazılarıydı.
YAŞAM BİÇİMLERİ, MEKÂN BİLİMLERİ...Bunların cezaevi ile bir ilgisi yok diyebilirsiniz ancak burada zamanın üzerine düşününce postmodern dönemin getirdiği en önemli argümanı hatırlama, doktora günlerine dönme ve okuma fırsatı bulmuş oldum: "Zaman-mekân sıkışması." İnsanlık tarihi boyunca gelişme indeksleri ve yenilikçi-buluşlar bazlı ilerleme eğilimleri dikkate alındığında, son 30- 40 yılda belki önceki yüzyıllar boyunca katedilemeyen mesafenin geçildiği bir dönem yaşadı insanoğlu...
Bizlerin yaşamımızda tanıklık ettiğimiz bu eşsiz dönem belki de daha önce 200-300 yılda olabilecek yeniliklerin, buluş ve icatların 30-40 yılda büyük bir hızla yaşanması anlamına da geliyor. Bu hızlı gelişmelerin hemen tamamının kentsel mekânda yaşandığını ve mekânın biçimini, örgütlenmesini ve dolayısıyla kentsel yapı ve sistemleri derinlemesine etkilediği bu olağanüstü dönemde birçok gelişmenin zamanda sıkışması gibi mekânın da sıkıştığı, mimarlığın da, kentsel yaşamın da değiştiği, sosyal yaşamın evriminin hızlandığı alışılmadık dönemler yaşadık. Harvey, zaman-mekân sıkışması ile bunun üretim biçimlerinden, teknolojik gelişme ve argümanlara kadar etkisini tartışırken, sanattan, mimarlığa, alışverişten, imaj oluşumuna, pazarlamadan, yaşam biçimlerine kadar yarattığı değişimi çarpıcı biçimde bilim alanının önüne koyuyor. Yalnızca sosyal bilimleri değil, mekân bilimlerini de derinden etkiliyordu.
KALEM, KÂĞIT VE AKILBunları benden çok daha iyi anlatananlatabilecek üstadlar varken cezaevi koşullarında ukalalık yapıp bunları anlatmak istemem. Aksine bunların üzerinde düşünürken burada bulunduğum koşulları değerlendirmeye çalıştım. Ne mi demek istiyorum Çok basitçe anlatayım. Burada cep telefonu yok. Haftada tanımlanmış 10 dakika için ankesörlü telefon ile bir görüşme yapma şansı var. Burada internet yok! Sosyal medya erişimi ve izleme olanağı yok. Burada bilgisayar, tablet gibi teknolojik olanaklar yok. Yazmak için daktilo dahi yok! Yine burada kredi kartı yok. Hatta para, alışveriş bile dolaylı olarak var. Yani hesabınıza yatırılmış sınırlı harcama limiti olan (haftada 3500 TL) paradan bir tablo ile size verilen liste içinden yapabileceğiniz seçimler ile haftanın bir günü size gelebilen kantin alışverişi dışında alışveriş de yok. Tüketim toplumunun şikâyet ettiğimiz aşırı dozgerekli-gereksiz alışverişleri de yok. Giyeceklerimizin bile limiti var. 3 gömlek, 3 pantolon vb.; fazlası yanınızda bulunamaz... Aileniz eskisini alıp yenisini getirebilir görüş zamanı! Öyle istediğiniz an, istediğiniz şeylere erişim şansı da yok!
Niyetim "yok"ları saymak değil. Cezaevi koşullarındaki zamana uyumu ele almak. Aslında 1970'li ve 80'li yılların olanakları içinde yürüyen bir yaşam var burada...
İçinde bulunduğumuz teknolojik olanaksızlıklar bize araştırma için dahi interneti kullanma şansı vermiyor. Yani yazabilmek için, araştırma şansınız da yok. Kitap da bir-iki hafta içinde size gelebildiğinde kullanabileceğiniz bir lüks. Yani yazabilmek için kalem-kâğıt ve aklınızla başbaşasınız.
YILMADAN ÜRETİYORUZBu şartlarda bizler burada oturup yoğun biçimde çalışma derdindeyiz. Yazıyoruz, çiziyoruz. Ülkemizin geleceğine dair programlar üretmeye çabalıyoruz. 20-30 yıl sonrası kentlerimiz nasıl olmalı, hangi şehircilik politikalarını uygulamalıyız, afetlerle nasıl etkin mücadele edebiliriz. Yerel yönetim (kamu yönetimi reformu unsurları nasıl olur) barınma,, konut sorunu ve çözümü için sosyal konut krizleri, sosyal konut üretimi nasıl olur Devlet Planlama Teşkilatı nasıl ayağa kaldırılı İmar ve yapı mevzuatı nasıl yenilenir TSK asli görevine nasıl döner Emlak Kredi Bankası bir kredi-finans yönetimi sisteminin daha iyisi nasıl kurulur ve evini güçlendirmek isteyenlere ne olanaklar sağlanır Yoksulluk, kent yoksulluğu, derin yoksulluk nasıl minimize edilir Hangi sosyal politikalar ile dezavantajlı toplum kesimleri için eşitleyici politikalar uygulanabilir