Laiklik vazgeçilmezimizdir! - Doç. Dr. Hüner TUNCER

Atatürk Devrimi, Müslümanların çoğunluğundaki bir coğrafyada modern, laik ve demokratik devlete giden yolu açan ilk ve başarılı örnek olmuştu. Atatürk Devrimi, komşuları, bölgesi ve dünya için önemli bir barış üssü işlevini üstlenmişti.

Cumhuriyetçilik ilkesinin devrim niteliğinde oluşabilmesi için, devlet yaşantısında laiklik, halkçılık ve milliyetçilik (ulusçuluk) esaslarına da dayanması gerekliydi. Laiklik, devlet yönetiminde bütün yasaların ve yöntemlerin çağdaş bilim ile tekniğe dayanmasını, günün ve toplumun gereksinmelerine yanıt verebilecek durumda olmasını öngörmekteydi. Bu yönüyle dinsel inançların, toplum yaşantısına değişmez kurallar olarak etkisi olmamalıydı.

YAŞAM FELSEFESİ

Müslümanlıkta din ile devlet işleri ayrı ayrı şeyler olmayıp birbirleri içinde erimiş durumdaydı. Devletin başı olan padişah, aynı zamanda halife sıfatıyla dinin de başıydı. Eğitim, ahlak ve devletlerarası ilişkiler dinsel nitelikliydi. Böyle olunca, yaşam felsefesi ve düşünce biçimi de dinsel olmak zorundaydı.

Laiklik, bireyin dinsel inançlarının hükümet yönetiminde ve siyasal yaşantıda etkisinin olmamasıydı. Çünkü dinsel inançlar ve ibadet değişmeyen kurallara göre yürütülmekteydi. Halk yönetiminin ise günün koşullarına göre gelişmesi gerekmekteydi.

Laiklik, vicdan özgürlüğünden başka, özgür olarak düşünmek, özgür olarak iradesine sahip olmak anlamına da gelmekteydi. Atatürk, laiklik konusunda şöyle demekteydi: "Biz ilhamlarımızı gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz. Bizim yolumuzu çizen içinde yaşadığımız yurt, bağrından çıktığımız Türk ulusu, bir de Türk milletler tarihinin binbir facia ve ıstırap kokan yapraklarından çıkardığımız sonuçlardır."

DİN ADAMLARI

Atatürk, dine ve dini değerlere karşı değil, hurafeciliğe ve din sömürücülüğüne karşıydı. Atatürk ile arkadaşlarına yakıştırılan din düşmanlığının altında yatan olay şuydu: Atatürk, toplumda din adamlarının siyasal, toplumsal ve kültürel etkinliklerini azaltmıştı, çünkü din, yozlaşmış uygulamalar yüzünden, o dönem için tutucu bir ideoloji niteliğine bürünmüştü. Bunun suçu da İslam dininde değil, toplumun genel gerileyişine koşut olarak yozlaşan din adamlarında ve onların işlevlerindeydi. Yoksa Atatürk dönemindeki hükümetler, dine karşı doğrudan tavır almak yerine, yararlanabilecekleri ölçüde dinden ve din adamlarından yararlanmışlar; ancak kendi devrimlerini tehlikeye düşürecek durumlarda, dine doğrudan doğruya müdahale etmişlerdi.

Atatürk'e göre çağdaş uygarlığın temelinde akıl ve bilim olmalıydı; dini değerler değil. Başka bir deyişle Türk Devrimi, akıl ve bilimi yol gösterici olarak kabul ederek, toplumu ve yeni Cumhuriyeti biçimlendirmeliydi. Türk Devrimi, Türkiye Cumhuriyeti'nin çağdaş uygarlık düzeyine çıkarılması olayıydı.