Komisyon: Uzlaşı mı, taviz mi - Dr. Çiğdem Bayraktar Ör

"Komisyon", Latincedeki "com-"(birlikte) ve "missio"(gönderme/ görevlendirme) ikilisinin bir araya gelmesiyle oluşan "commissio" (görevlendirme, emanet etme) sözcüğüne bir "-n" eklenmesiyle Fransızca "commission"a dönüşmüş, sonra Türkçeye geçmiştir. Hemen anlaşılacağı gibi komisyonlar kurulduğunda üyelerinin bir görevi emanet alması gerekmektedir.

Komisyonlar; ticari, hukuki ya da herhangi bir konuda, örneğin; bir yazarı, ressamı ödüllendirmek, beyin fırtınası yaratmak, terör gibi ciddi bir sorunu çözüme kavuşturmak için kurulabilir. Ancak kimin kime emanet edildiği, kimin uzlaşıyı görev bildiği, bu uzlaşıyı sağlayacağı, tarafların gerçekte kim tarafından görevlendirildiği hususları tek tek açıklanmaya muhtaçtır. Özellikle; bir ulusun, ülkenin dününü, bugününü ve geleceğini doğrudan bu denli etkileyen terör gibi bir başlık bütün ayrıntılarıyla, herkesin gözleri önünde tartışılmalıdır.

"Terörsüz Türkiye Komisyonu"nun görünen görevlileri belli. Peki, "görevi" ya da emanet aldığı o şey nedir İddiasının aksine bütün Kürtleri temsil etmeyen PKK, federasyon, özerklik talep etmiyorsa ne istiyor

"Kürtler, kendini Kürt hissedenler doktor, mühendis, devlet memuru, milletvekili ve hatta cumhurbaşkanı olabilsin" komisyonu mu Peki, şu tarihe kadar bütün bunlara sahip olamadılar mı Örneğin, Öcalan meslek lisesinden Ankara Üniversitesi'ne ilerleyemedi mi Nice Kürt vekiller, bakanlar, başbakanlar ve hatta cumhurbaşkanı görmedik mi Ya yoksulluk Batıda, Orta Anadolu'da insanların üzerinden geçerken Türk-Kürt ayrımı yaptı mı

LANETİN DİĞER ADI: TERÖR

İnsan, hayvan, doğa... Bir ülkenin maddi ve manevi varlığına doğrudan ya da dolaylı yollarla kasteden, yaşayan, yaşamayan her şeye düşman, beşiğindeki bebekten otobüs durağında bekleyen yaşlısına; siviline, askerine tetiği çeviren terör her yerde, her nerede yaşanıyorsa lanetlenmeli, yok edilmelidir.

"Titreten, korku veren" anlamına gelen terör, silahlı, bombalı, şantajlı faaliyetleriyle toplumu kısıtlayıp sınırlandırırken verimi, işlerliği, etkinliği herkes için ortadan kaldırır. Öyle ki sözde etnik bir gaye için yola çıktığı iddiasında olan teröristlerin/ terör gruplarının zararı -yine sözde- uğruna savaş verdikleri halk için bir yoksunluk nedeni olurken ülkelerin varlığına kastedenler dışında sınırlar içinde yaşayan kimse için yarar sağlamaz, hatta kaos yaratır. PKK'nin, doğudaki yatırımları bombalaması ya da oralara gönderilen öğretmen, doktor, hemşire, ebe vs. gibi memurları öldürmesiyle orada yaşayan insanları onlarca yıl mağdur etmesi gibi.

TERÖRLE PAZARLIK YAPILIR MI

Yıllarca süren terör eylemleri sonunda on binlerce insan yaşamını yitirdi, binlercesi yaralandı, sakat kaldı; sayısız aile tarifsiz acılarla bırakıldı. Artan şiddet ve baskı nedeniyle binlerce kişi doğdukları topraklardan göç etti ya da sürüldü. Bu karanlık süreç yalnızca bireylerin değil, aynı zamanda tüm ülkenin huzurunu, birliğini ve ekonomisini derinden sarstı. Elbette yıllardır süren acıların, çatışmaların ve kayıpların ardından kalıcı bir barış ve huzur ortamı tesis etmek arzulanır, terörü sonsuza dek bitirmek üzere bir uzlaşıya varmak istenir. Bu yöndeki her adım, yöntemi ve amacı bakımından titizlikle değerlendirilmelidir. Tamamen iyi niyetli bir girişimden söz edilse dahi kurulacak masalar, "terörle pazarlığa oturmak" anlamına geliyorsa; terör odakları, hedeflerini meşru bir zemine taşıyan ve kabul gören taraf haline gelir. Oysa gerçek amaç; sadece teröriste silah bıraktırmak değil, aynı zamanda niyetini de topyekûn terk ettirmek olmalıdır.

Asıl hedef, silahlı yapılarla mücadele etmek kadar terörün asıl kaynağını ve gayesini, teröristin zihniyetini ve motivasyonunu da tasfiye etmektir. Barış ve toplumsal huzur yalnızca silahların susmasıyla değil, şiddeti meşrulaştıran tüm yapı ve düşüncenin ortadan kaldırılmasıyla olanaklıdır. Gerçek ve kalıcı çözüm, teröriste yalnızca elindeki kalaşnikofu kazana attırmak değil, aynı zamanda o silahı eline alma güdüsünü de ortadan kaldırmakla sağlanabilir. Aksi halde terörün ideolojik, lojistik ve sosyal zeminiyle birlikte tüm fikri ve yapısal unsurları tasfiye edilmedikçe, elde edilen her uzlaşı yeni krizlere gerekçe ve ortam hazırlayacaktır.

Dolayısıyla terörle mücadelede izlenecek tutum, Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Türk ulusunun tarihi bağlamına sadakatle oluşturulmuş ilkelerine ters düşmemelidir. Terörü bitirmedeki kararlılık anlayışı içinde devletin ve ulusun hassasiyetlerine özenle yaklaşılmalıdır. PKK ile girilen bu süreç, Türk ulusunun "olmazsa olmazlarını" ortadan kaldırma ya da en hafif ifadeyle "yumuşatma yönergesi" halini alırsa yeni bir kaos penceresi aralanabilir. O nedenle böyle bir konuya çok dikkatli yaklaşılmalıdır. Barışın bedeli, anayasanın açıkça tarif edip tanımladığı Türk ulus kimliğinden vazgeçmek, ulusun bütünlüğünü ve birliğini sarsacak yeni bir nitelemeyle sömürgecilerin Sevr ile başaramadıklarını tamamlayacak bir dizi ayrıştırıcı hükmün kabulü olamaz.

BİRLEŞİK KRALLIK, IRA İLE PAZARLIK YAPTI MI

İngiliz yönetimi; Kuzey İrlanda'yı Birleşik Krallık'tan ayırıp İrlanda Cumhuriyeti'ne bağlamak için terör faaliyetleriyle adını sertçe duyuran IRA'yı (İrlanda Cumhuriyet Ordusu) durdurmak için pazarlık etmedi. Üstelik; büyük bir coğrafyada daha önce hiç kurulmamış bir devleti kurma talebiyle ortaya çıkan PKK'den farklı olarak on dört başkanı İrlanda kökenli ABD başta olmak üzere IRA'nın istekleri, tarihi ve coğrafi bakımdan bazı kesimlerce desteklense de İngiltere konunun bu tarafıyla asla ilgilenmedi, teröre tavizsiz yaklaştı.

IRA'nın siyasi amacı birleşik ve bağımsız bir İrlanda kurmak olsa da sivil yaşamdaki görünür eşitsizliğe karşı çıkıyordu. Kuzey İrlanda'daki Katolik azınlığın uğradığı sistematik ayrımcılığa karşı silahlı mücadele başlatmıştı. Bir İngiliz gibi ev tutamıyor, iş bulamıyor; iş bulsa bile bir İngiliz ile aynı maaşı alamıyordu. İngiliz iktidarın açıktan desteklediği Protestan nüfusa karşın Kuzey İrlandalı Katolikler hiçbir kamu hizmetinde eşit muamele göremiyordu. Protestanlar hemen her işte ayrıcalıklı konumdaydı. Öyle ki siyasi arenada bile adil temsil hakkı gözetilmiyordu. "Bir ev-bir oy" denerek azınlık Katoliklerin siyasetteki etkisinin azaltılması amaçlanmıştı. Kolluk güçlerinin tarafgirliği olağan yaşamın akışını zorluyordu. Özetle, IRA birtakım sivil haklardan yoksunluğun altını çiziyordu. Kuzey İrlandalı Katolik bir öğretmen olarak bir okula atanmak, bir milletvekili olmak yasalarla kısıtlanmış, neredeyse engellenmişti. IRA, sivil alanda İrlandalılarla İngilizler arasında tam eşitlik istiyordu.