Kıbrıs'taki son çabalar - Ahmet Göksan

Yeni bir yıla girerken BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'in Kıbrıs'ta müzakerelerin yeniden başlatılması için düğmeye bastığı biliniyor. Sürecin başlatılabilmesi için ortak zeminin olmadığına ısrarla vurgu yapıyor olmasına karşın bu tavrı ilginç tartışmalara neden oluyordu. Eski Kolombiya Dışişleri Bakanı Maria Angela Holguin Cuellar'ı kişisel "özel temsilcisi" olarak ataması sonrasında umutlar kısmen de olsa iyimser havanın yaşanmasına neden olmuştur. İç ve dış kamuoyunda oluşan olumlu hava Kıbrıs'ta sorun bulunmadığının konu olduğunun göstergesi oluyordu. Buna koşut bugüne değin BM'in Kıbrıs bürosundaki görevlileri değiştirmesi ve kendi kadrosu ile çalışmaya başlamış olması geleceğe ilişkin umutlu hava yaratıyordu.

Kişisel özel temsilciye müzakerelerin başlatılabilmesi için 6 aylık bir süre veriliyordu. Bu süre iddialı bir süre idi. 04 Mart 1964 tarihinde alınan 186 sayılı kararla da çatışmaların durdurulabilmesi için oluşturulacak "Barış Gücü"ne de 3 aylık süre veriliyordu. Anılan tarihte görevlendirilen "Barış Gücü"nün yaptıkları biliniyor. İddialı görünen bu 6 aylık sürede müzakereleri başlatmak için hemen düğmeye basılıyordu. Verilen süreyi ekonomik olarak kullanmak için taraflarla yapılan görüşmelerden olumlu sonucun yakalanamadığı ortalığa çıkıyordu.

Görev süresi önümüzdeki temmuz ayında (eğer uzatılmazsa) sona erecek olan "kişisel özel temsilci", konunun çözülebilmesi için "Garantör" ülkelerin de katılacağı 5'li veya 51 katılımla müzakerelerin başlatılması gerektiği formülünü öne çıkarıyor. 60 yıllık süre içinde benzer formüller gündeme taşınarak yapılan müzakerelerden sonuç alınamadığı gerçeği de ortalıklarda duruyor. Denenmişlerin yeniden denenmesinden dilenilenin ne olduğu ayrıca da bir kez daha değerlendirilmeye muhtaç bir konu olarak karşımızda duruyor. Aradan geçen sürede tarafların görüşlerinin kemikleştiğinin de unutulmaması gerekiyor.

Buna koşut "kişisel özel temsilci"nin göreve başladıktan sonra geçen 4 aylık sürede adanın iki tarafındaki siyasi partilerin iç politikadaki görüşlerini öne çıkarmadan yaptığı görüşmelere ek olarak sivil toplum kuruluşları, sendikalar ve düşünce kuruluşları ile yaptığı çalışmalardan da müzakere sürecinin başlatılabilmesi için ortak zeminin bulunmadığını itiraf ediyor. Garantör ülkelerin de kendi iç politikalarında yaşamakta oldukları sıkıntılar da müzakere sürecinin başlatılmasının önünde engel olarak duruyor. Adadaki taraflar arasında müzakere sürecinin başlatılmasının ve çözümün yolunun açılmasının fazladan olumlu yankı bulmadığı da ayrı bir gerçek oluyor

UMUT IŞIĞI VAR MI

BMGK'nin daha önce almış olduğu iki bölgeli ve iki toplumlu çözüm formülünün konunun çözülmesine katkı vermediği biliniyor. İki toplumun da eşitliğini gözetecek olan çözüm formülünün yeniden gündeme taşınıyor olmasının fazladan bir yararının olamayacağının bilinmesi gerekiyor. Karşımızdaki unsur egemenliği bir yana bırakıyor olsa bile eşitlikten yana olmadıklarını "kişisel özel temsilci"nin yüzüne söyledikleri yapılan açıklamalardan anlaşılıyor. Önümüzde kalan 2 aylık sürenin mucizelere kalmadan nasıl çözüme kavuşturulacağı karşımızdaki unsurun insafına kalıyor gibi görünüyor.