Karanlık çökmeden uyanalım - Kadir Serkan SELÇUK
Türkiye'de siyasal İslamcı ve aşırı milliyetçi sağ hareketlerin aynı süreçte partileşerek siyaset sahnesine çıkmaları rastlantı değildi. Necmettin Erbakan 1969 seçimlerinde bağımsız olarak Meclis'e girerken aynı yıl Alparslan Türkeş'in liderliğindeki Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi de adını Milliyetçi Hareket Partisi olarak değiştiriyordu.
Erbakan ertesi yıl Milli Nizam Partisi'ni kurarak dinci bir programla yoluna devam etti. Türkeş'in MHP'si ise altmışlı yıllardan itibaren yükselmeye başlayan solu etkisizleştirmek adına önemli bir görev üstlendi.
Bu görev, yetmişlerde CHP'yi durdurmak için elbirliği ile sürdürüldü. İki parti bu doğrultuda kurulan Milliyetçi Cephe hükümetlerinde bir araya geldi. O dönemin şartlarına ve oy oranlarına göre ikisinin de güçlü biçimde ülke yönetiminde yer almaları olası değildi. Buna rağmen Adalet Partisi'nin ortakları olarak solun önüne set çekmek adına ellerinden geleni yapıyorlardı.
12 EYLÜLYetmişli yılların Türkiye'sinde yeterli güce ulaşamayan bu partilerin imdadına 12 Eylül yetişti. Darbe yönetiminin politikalarıyla siyasal İslamın önü açılırken MHP'liler kendileri cezaevindeyken fikirlerinin iktidarda olduğunu dile getirmeye başladılar. Sol ise bir daha ayağa kalkmamak üzere eziliyor ve yok edilmeye çalışılıyordu.
Bu bakımdan, 1987'de referandumla yasakları kalkan Erbakan ve Türkeş'in 1991 seçimlerinde yaptıkları ittifak şaşırtıcı değildi. Daha önce sola, ilericiliğe, demokrasiye karşı hem ideolojik olarak hem de hükümet kurarak bir araya gelen bu iki hareket, bu defa da seçimlere ortak girip toplam yüzde 17 oy alarak elbirliğiyle Meclis'e girmiş ve önemli bir güç kazanmıştı.
Solun etkisizleştirilmesi, dinci ve milliyetçi ideolojilerin her zaman önünün açılması sonucu bu güç her geçen gün daha da arttı ve en nihayetinde Erbakan'ın partisinden kopan bir grubun iktidara gelmesine yol açtı. MHP de 2007'den bu yana sürekli Meclis'e girmeyi başardı ve iktidarın ne zaman başı sıkışsa yardıma koşan ilk parti oldu.