2 Eylül 2025 tarihli Star gazetesinde Nuh Albayrak imzasıyla yayımlanan yazı, Tanzimat'tan bugüne uzanan bir "ihanet zinciri" kurgulayarak, Devlet-i Aliyye'den Cumhuriyet'e ve oradan günümüz yargı süreçlerine uzanan tek çizgili bir komplo hikâyesi anlatmaktadır. Bu kurguya göre, Mustafa Reşid Paşa'dan İttihatçılara, oradan Cumhuriyet Halk Partisi'ne ve nihayet bugünkü davalara uzanan bir "yağma ve dokunulmazlık zinciri" vardır. Ancak tarih böylesine basit, düz bir çizgi değildir. Kurumlar, aktörler ve hukuki düzenler kendi bağlamlarında değerlendirilir. Birbirinden farklı asırların olaylarını aynı torbaya atıp "asli günahebedi vesayet" şeması çizmek; ne tarih yazımına ne hukuk bilimine sığar.
Bu yazı, söz konusu iddiaları tek tek ele alarak hem tarihsel hem de hukuki açıdan reddetmektedir.
ARPITMA VE KANIT SORUNUSözü edilen yazı, Tanzimat reformlarını, 1876 müdahalesini, Abdülhamid sonrası süreci, 1924'teki hukuki düzenlemeleri ve Atatürk'ün vasiyetini aynı çizgiye yerleştirmektedir. Bu yöntem, anakronizmin en ağır biçimidir. ünkü 19. yüzyıl Devlet-i Aliyye bürokrasisinin reformcu hamleleri ile Cumhuriyet'in kurucu kadrolarını aynı kefeye koymak, aradaki yapısal farklılıkları görmezden gelmektir.
Dahası, kullanılan "kanıtlar" tarihçinin değil, polemikçinin malzemesidir. "Dört teneke altın", "Âl-i Midhat" ya da "Mason localarının Anadolu'ya sızması" gibi ifadeler, birincil kaynakla desteklenmemiştir. Ne arşivlerde, ne dönemin tapu defterlerinde, ne de çağdaş mahkeme kayıtlarında bu iddiaları doğrulayan kanıt vardır. Tarihi, kahve sohbetlerinde dolaşan rivayetlerle açıklamaya kalkmak, gerçeği çarpıtmaktır.
TANZİMAT VE MUSTAFA REŞİD PAŞA ÜZERİNE İFTİRALARMustafa Reşid Paşa, Tanzimat'ın simge ismidir. Onu "İngilizlerin taşeronu" veya "Masonların ajanı" diye sunmak, 19. yüzyıl Devlet-i Aliyye modernleşmesini tek bir nedene indirgemektir. Oysa Tanzimat, merkezi idarenin güçlendirilmesi, mali düzenin sağlanması, tebaanın eşitliği ve hukuk devletinin ilk adımlarını içerir.
Reşid Paşa'nın kişisel servetine ilişkin ileri sürülen ölçüsüz iddialar ise tarihsel kanıt taşımamaktadır. "Boğaz'ı tapuladı" ya da "on binlerce dönüm araziye sahip oldu" gibi anlatılar, arşiv belgeleriyle doğrulanmamıştır. 2006'da medyada çıkan ve "82 bin dönümlük miras" olarak aktarılan dava dosyası da bilimsel bir bulgu değil, basın menşeli spekülasyondur.
1838 Baltalimanı Ticaret Sözleşmesi de aynı şekilde çarpıtılmaktadır. Bu anlaşma, Devlet-i Aliyye'nin mali sıkışıklığı içinde İngiltere ile gümrük rejimini yeniden belirlemesidir. Evet, bazı sektörlerde rekabet baskısı yaratmıştır; ama aynı zamanda iç ticaretin serbestleşmesinin de yolunu açmıştır. Tek yanlı bir "teslimiyet" olarak anlatmak, ekonomi tarihinin bütünlüğünü yadsımaktır.
GEREK VE KOMPLO ARASINDA1876'da Abdülaziz'in tahttan indirilmesi ve ölümü, tarihçiler arasında hâlâ tartışma konusudur. Bir görüş intihar, bir görüş cebir ihtimalini öne sürer. Dolayısıyla kesin hüküm vermek, hele hele komplo anlatılarını mutlak gerçek gibi sunmak doğru değildir.
Aynı şekilde, Avni Paşa veya Midhat Paşa'nın "servet yağması" iddiaları da belgesizdir. O dönemde yolsuzluk söylentileri elbette vardır; fakat tek tek menkul ya da gayrimenkul listeleri, sonradan üretilmiş, hukuken tevsik edilmemiş belgelere dayanmaktadır.
1909'da Abdülhamid'in hal'inden sonra Yıldız Sarayı eşyalarının dağılması doğrudur. Fakat bunun "İttihat ve Terakki Cemiyeti çapulculuğu" olduğu tezi, olayı basitleştirmektir. ünkü saray eşyalarının bir kısmı müzayedelerde satılmış, bir kısmı iade edilmiştir, bir kısmı da kurumlar arasında paylaştırılmıştır. Bu süreç, tek kelimeyle "yağma" diye damgalanamaz.
Prens Sabahattin'in başkanlığında, Paris'te 4-9 Şubat 1902 tarihleri arasında düzenlenen Osmanlı Hürriyetperveran Kongresi'ne katılan Jön Türkler.
İTTİHAT VE TERAKKİ CEMİYETİ İLE CHPİttihat ve Terakki ile CHP'nin aslında "aynı örgüt" olduğu iddiası, tarihsel gerçeklikle bağdaşmaz. İttihat ve Terakki Cemiyeti, 1918'de kapatılmıştır. CHP ise 1923'te Müdafaa-i Hukuk'un partiye dönüşmesiyle doğmuştur. Arada doğrudan kurumsal devamlılık yoktur.
Elbette kadrosal kesişmeler vardır. İttihatçılardan kimileri Milli Mücadele'ye katılmış, kimileri de siyasetten çekilmiştir. İdeolojik etkiler de vardır; merkezileşme, milliyetçilik ve devletçilik gibi fikirler, dönemin dünya eğilimlerinden beslenmiştir. Ama bu kadro ve fikir kesişmeleri, "İttihat ve Terakki = CHP" anlamına gelmez. Akademik literatür bu iddiayı net biçimde reddeder.
YAĞMA DEĞİL, HUKUKİ REJİM3 Mart 1924'te çıkarılan 431 sayılı Kanun, halifeliği kaldırmış, Devlet-i Aliyye hanedanının yurtdışına çıkarılmasını düzenlemiş ve hanedana ait malların statüsünü belirlemiştir. Bu kanun, keyfi değil hukuki bir tasfiye rejimidir. Hanedana ait şahsi malların satışına, bedellerinin ödenmesine ve vekâlet usullerine ilişkin ayrıntılı hükümler vardır.