İstanbul'un su stratejisi - Bekir S. Kocazeybek

İstanbul kenti, 2025 yılı itibarıyla 16 milyon nüfusu ile 5 bin 313 kilometrekare (yüzde 60'ından fazlası Avrupa tarafında) yüzölçümü büyüklüğüne sahip bir şehirdir. Geleceğe dönük nüfus analizleri yapan devletin resmi birimlerine göre, İstanbul nüfusunun 2050 yılında Avrupa Yakası'nda 14 milyondan fazla (2025 yılında 10,5 milyon), Asya Yakası'nda ise 6 milyondan fazla insan olacağı (2025 yılında 5.6 milyon) ve toplamda 21.5 milyon nüfusa ulaşacağı öngörülmektedir.

İSKİ'nin ilgili resmi birimlerinin içme suyu ile hazırladığı master planına göre, kentin Avrupa ve Asya taraflarının bu nüfus projeksiyonuna göre içme suyu gereksiniminin, Avrupa tarafında 2050 yılında 1 milyar 14 milyon metreküp/yıl (2025 yılında 725 milyon metreküp/ yıl), Asya tarafında ise 2050 yılında 519 milyon metreküp/yıl (2025 yılında 360 milyon metreküp/yıl), toplamda ise 2050 yılında 1 milyar 560 milyon metreküp/yıl (2025 yılında 1 milyar 85 milyon metreküp/ yıl) olarak öngörülmektedir.

ARTAN NÜFUS VE SU GEREKSİNİMİ

Güncelde kentin sıkışmış yüzölçümü, hızlı nüfuslaşma ve göç tehdidi altında olmasıyla birlikte artan küresel ısınma, iklim değişikliği ve kuraklıkla birlikte yağışsızlık rejiminin, tatlı su sağlayan havzalarda yetersiz su birikimini İstanbul'un gelecek su planları için en önemli tehditlerdendir.

İstanbul'un mevcut tatlı su havzalarının ve kaynaklarının sıklıkla insan eliyle rant ve ticari amaçlarla yok edilebileceğini düşündüren diğer tehditler şunlar görülmektedir: 2025 yılında yürürlüğe sokulan, 2022 tarihli Cumhurbaşkanlığı'nın Sazlıdere su havzasının içme suyu kullanım maksadının yüzde sıfıra indirilmesi kararıyla, Avrupa tarafının en önemli su kaynağı olan Sazlıdere tamamen gözden çıkarılmıştır.

Bir diğer çok önemli su kaynağı olan ve Asya tarafında bulunan, halen imalatı bitirilemeyen Melen Barajı ise baraj duvarı gövdesindeki derin çatlaklar ve duvarının yüzeysel zemin kayması nedenleriyle büyük hacimli su tutma görevini yapamamakta, ancak regülatörler marifetiyle halen su alınmaktadır. Yağışlı mevsimlerde bu havzada biriken su, baraj olmadığında denize akıtılarak İstanbul halkı su temininden mahrum bırakılmaktadır. Halen İstanbul'a sağlanan içme suyunun yarısını temin eden Ömerli su havzasında, OSB/ biyoteknoloji firma kurma amaçlı ticari faaliyetlerin yarattığı yüksek olasılıklı çevresel kirlenme yoluyla gelişen tehdittir.

İSKİ, evre ve Meslek örgütlerinin hukuki dava açma süreçleri ile bu önemli su havzasının korunma mücadeleleri halen devam etmektedir. Avrupa tarafında ise Terkos Gölü'nde, ilgili bakanlıkça alınan ticari balıkçılık amaçlı faaliyetlerin başlaması halinde, zaten kısıtlı içme suyuna sahip bu bölgede önümüzdeki yıllarda halk sağlığı bakımından kritik derecede bir içme suyu sorununa neden olabilecektir.

Peki, 2025 yılı itibarıyla İstanbul'un su kaynaklarında toplanan ve tüm yıl boyunca suyun yetip yetmeyeceği tartışılan, ancak mevsimsel yağışların iyi olması ile yüzeysel sularla birlikte giderek artan su teminini, barajlardan, göllerden ve derelerden regülatörle sağlayabilen, her yıl kuraklık ve artan nem miktarlarıyla birlikte gelişen su kaybı sonucu su stresini çok ciddi boyutlarda yaşayan İstanbul kentlisi, geleceğe nasıl umutla bakabilir

İKİ PARADİGMA

Bununla ilgili Devlet Su İşleri (DSİ), Meteoroloji Genel Müdürlüğü ve İSKİ'nin bu hususla ilgili daireleri ile birlikte bilim insanlarının hazırladığı master planına göre, gelecek 25 yılın içme suyu temini yönünden sorunun atlatılabilmesi için İstanbul'a dönük su yönetimi stratejisinin iki paradigma üzerinde veya herhangi birinin tam anlamıyla fonksiyonel yürütülmesinin gerekliliği, nesnel bir bakış açısı olarak düşünülebilir. Şöyle ki: