İnsan haklarının önceliği konusu - Dr. Ahmet Münci Özmen


Turhan Selçuk


Zaman içinde yenilerinin eklenmesiyle çeşitlenen ve giderek kapsamları genişleyen insan hakları, insanın değerinin belirlediği insan onurunun uygulamadaki gerekleri ve insanca yaşamanın koşullarıdır. Bu bakımdan insan hakları, temel norm niteliğinde evrensel ahlak normlarıdır. Dolayısıyla, insan hakları, insan onuruna dayalı çağdaş adalet ilkelerini reddetmeyen pozitif yani, yürürlükte olan hukuklarda öncelikli bir konuma sahip olmalıdır.1 İnsan haklarının önceliği, ikisi bir bütün oluşturan hukuk devleti ile çoğulcu demokrasinin egemen olduğu ülkelerin sorunudur.

Bazen, yürürlükteki yazılı hukukla, uygulanan hukuk arasında çelişkiler oluşabilir ve bu çelişkiler, insan haklarının öncelikli konumundan sapmalara yol açabilir. Böyle olunca hukuk devleti-çoğulcu demokrasi yapılarında yetkili yargı organları devreye girer, sapmalar düzeltilir, olumsuzluklar giderilir ve insan hakları öncelikli konumuna yeniden kavuşturulur. Şayet, uygulanan hukukla, yazılı hukuk arasındaki çelişki sürdürülür yani, sapmalar düzeltilmez, olumsuzluklar giderilmez ve insan haklarının öncelikli konumuna kavuşturulması engellenirse hukuk devleti-çoğulcu demokrasi yapılarında yargı organlarına duyulması gereken güven sarsılır, bu organların bağımsız ve tarafsız oldukları konusunda kuşku oluşur ve ortaya insan hakları bunalımı çıkar.

HAKKIN KULLANIMI VE ÖZÜ

İnsan haklarının önceliği, bu hakların, kamu güvenliği, kamu düzeni ve kamu yararı gibi kamusal nitelik taşıyan gerekliliklerle ya da geleneksel kültürle çatışması durumunda gündeme gelir. Örneğin, ifade özgürlüğü, toplantı, gösteri ve protesto özgürlüğü gibi insan hakları, kamu güvenliğiyle veya kamu düzeniyle, mülkiyet hakkının kullanımı, kamu yararıyla, bazı cezaların insanlık dışı muamele niteliği taşımaları nedeniyle yasak olmaları da bu tür cezaları onaylayan geleneksel kültürle çatışabilir.

İnsan haklarının önceliği gözetildiğinde belirtilen çatışmalar, doğrudan insan haklarının kısıtlanmasıyla çözümlenemez: Kısıtlamanın meşru görülebilmesi için, zorlayıcı bir toplumsal gereksinime dayanması ve korunmak istenen kamu güvenliğinin, kamu düzeninin veya kamu yararının, kısıtlama dışında başka araçlarla veya kısıtlamaya göre daha hafif önlemlerle korunmasına olanak bulunmaması gerekir.

Bu bağlamda, kısıtlamanın zorlayıcı bir toplumsal gereksinime dayandığı ve kısıtlama dışında başka seçenek bulunmadığı, yetkililer tarafından objektif bir gözlemciyi ikna edecek biçimde kanıtlanmalıdır. Kısıtlamanın sonuncu fakat diğerleri kadar önemli koşulu ise demokratik bir toplum açısından gerekli olmaktır. Belirtilen koşullar yerine getirilmezse, insan haklarının kısıtlanması meşru görülmez. Söz konusu koşullar, insan haklarının geleneksel kültürle çatışması durumunda da geçerlidir. Ancak yukarıda verdiğimiz, insanlık dışı muamele niteliğindeki ceza yasağı örneğinde -bu yasak mutlak nitelikte olduğu için- yetkililerin, bu cezayı uygulamanın zorlayıcı bir toplumsal gereksinime dayandığını veya bunu uygulamaktan başka bir seçenek bulunmadığını kanıtlamaları aranmaz zira söz konusu yasağın önceliği tartışmasızdır.

İnsan haklarının önceliği, olağanüstü hallerde de sürdürülür: Bu hallerde, belirli bazı insan haklarının kullanılmalarının durdurulması olanaklıdır ancak durdurma, "kesin gereklilik" koşuluna bağlıdır (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, md.15). Ayrıca, kullanılmaları durdurulabilen insan haklarının özlerine dokunulamaz. Örneğin, adil yargılanma hakkının kullanılmasının durdurulması, bu hakkın özü olan suçsuzluk karinesini ve savunma hakkını kapsamaz.

İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ VE DEMOKRASİ

İnsan haklarının, diğer kişilerinkilerle çatışması da olasılıdır. Örneğin, ifade özgürlüğü, bir kamu görevlisinin veya bir siyasetçinin kişilik hakları ile çatışabilir. Bu durumda öncelik sorunu nasıl çözümlenecektir Diğer deyişle, adalet terazisinde hangisi ağır basacaktır Her ne kadar, kısıtlanamamaları mutlak olmayan insan hakları arasında önem sırası yoksa da her birinin ağırlığı hukuk devleti-çoğulcu demokrasi yapılarında göreceli olarak farklılık gösterir. Örneğin, ifade özgürlüğü adalet terazisine vurulduğunda bir kamu görevlisinin veya bir siyasetçinin kişilik hakları karşısında ağır basar. Kamu görevlisinin veya siyasetçinin mağduriyetinin derecesine göre, çatışan hak ve özgürlük arasında denge sağlamak amacıyla tazminat öngörülebilir ancak ifade özgürlüğünü kullanan kişinin hapis cezası ile cezalandırılması söz konusu olmamalıdır. Konuya demokratik bir toplum açısından gerekli olma koşulu penceresinden bakıldığında ifade özgürlüğünü kullananın sıfatının da önem taşıdığı görülür. Örneğin, bir siyasetçinin veya basın mensubunun ifade özgürlüğü ayrıcalıklı bir ağırlığa sahiptir.