İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye'de "Kürt meselesi", etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur. Bu nedenle meseleye ilişkin atılacak her adım, yalnızca güvenlik açısından değil, aynı zamanda kurumsal demokrasi, toplumsal meşruiyet ve hukuki zemin açısından bütünsel bir değerlendirmeyi zorunlu kılar.

Son dönemde iktidarın "normalleşme" söylemi çerçevesinde İmralı'ya yönelik olası temasların yeniden gündeme gelmesi, siyasal aktörlerin pozisyonlarını kamuoyu nezdinde tartışmaya açmıştır. Cumhuriyet Halk Partisi'nin İmralı'ya gitmeme yönündeki kararı ise bazı çevreler tarafından "barış karşıtlığı" ya da indirgemeci biçimde "Kürt karşıtlığı" şeklinde yorumlanmıştır. Oysa bu tür nitelemeler, hem toplumsal gerçekliği hem de CHP'nin demokratik meşruiyet ve kurumsal siyaset eksenli yaklaşımını kavrayamayan yüzeysel değerlendirmelerdir.

HUKUK VE DEMOKRATİK ZEMİN

"Kürt meselesi"nin tarihsel ve sosyolojik arka planı, kimlik aidiyeti, toplumsal güven, devlet politikaları ve kolektif bellek unsurlarının iç içe geçtiği karmaşık bir yapıyı işaret eder. Bu nedenle çözüm süreçlerinin yalnızca hükümetörgüt ekseninde kapalı müzakereler üzerinden yürütülmesi, temsiliyet krizlerine ve toplumsal güvensizliğe yol açmaktadır. Türkiye'nin geçmiş deneyimleri, şeffaf olmayan ve kurumsal denetim dışı süreçlerin, barışın sürdürülebilirliğini zayıflattığını açık biçimde göstermektedir.

Bu bağlamda CHP'nin İmralı'ya gitmeme kararı, bir "geri duruş" değil; bilakis çözümün kurumsal, hukuki ve demokratik zeminde inşa edilmesi gerektiğine ilişkin ilkesel bir yönelimdir. Parti, toplumsal meşruiyetin ancak Meclis'in açık denetimi altında yürütülecek müzakere süreçleriyle sağlanabileceğini savunmaktadır. Bu yaklaşım, barışın kişilere indirgenmiş kapalı temaslarla değil; kurumsallaşmış, çok aktörlü ve toplumsal katılıma açık mekanizmalarla ilerleyebileceği yönündeki akademik literatürle de büyük ölçüde uyumludur.

CHP yönetimi, İmralı'ya yapılacak tekil bir ziyaretin çözümü daraltacağı, süreci kişiselleştireceği ve demokratik kurumları işlevsizleştirme potansiyeli taşıdığı kanaatindedir. Mevcut yargı düzeninin siyasal müdahalelere açık olması, böylesi bir sürecin hukuki güvenceden yoksun kalacağı düşüncesini pekiştirmektedir. Dolayısıyla parti, çözümün "kapalı model" yerine, meşruiyet üretme kapasitesi yüksek olan parlamenter ve toplumsal zeminlerde şekillenmesini savunmaktadır.

ŞEFFAFLIK SAĞLANMALI

Ekrem İmamoğlu'nun bu konudaki açıklamaları, söz konusu ilkesel çerçevenin siyasal düzlemdeki somut yansımasıdır. İmamoğlu, demokratik meşruiyet temelinden yoksun, toplumsal onayı bulunmayan ve kurumsal çerçeveden bağımsız yürütülecek girişimlerin kalıcı bir barış üretemeyeceğini vurgulamaktadır. Ona göre çözümün doğal adresi, yürütme ile örgüt arasına sıkışmış kapalı müzakere mekanizmaları değil; millet iradesinin kristalleştiği Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir.