Anton Çehov, "Hayat nasıl yaşadığınıza bağlı olarak kısa yada uzundur" diyor. Şöyle bir düşündüm ne kadar kısa, ne kadar uzun yaşadım, ne kadar uzun yaşarım
Mücadele, kendini geliştirme (sosyal sermaye), toplumsal gelişmelere adanma ve ülke, toplum yararı için faydalı hizmetler anlamında çok kısa yaşamadığım kesin. Kendi kendime uzun yaşadım demekten haya ederim.
Nice önemli ismi yetiştirdi bu ülke, hatta önemli bölümü de ağır bedeller ödedi. Bu her açıdan eşsiz ülke, hemen hemen tüm önemli siyasi isimlerini cezaevleri ile tanıştırdı. Zulmetti diye söylesek eksik olmaz. Demirel'inden Ecevit'ine, Erdoğan'ından Erbakan'ına, Türkeş'inden, Özdağ'ına ve hatta İmamoğlu'na kadar topluma hizmet etme gayesiyle siyaset alanına giren pek çok isim özgürlüklerinin kısıtlandığı en ağır bedelle karşılaştı.
Bize de kıyısından köşesinden bu hizmet ömrü uzunluğu da, bedel ödeme yükü de payımıza düşen bir garabet olarak önümüzde duruyor. Bu anlamda daha da uzun olsun isterim ömrüm. O yüzden mücadeleye devam, "toplumsal hizmet ve mücadeleye devam" diyeceğiz. Kamu yararına üretmeye, söylemeye, yapmaya, yol açmaya ısrarla, inatla devam edeceğiz.
UZUN YAŞAMAKKendi yaşamımın, ailemin mutluluğu ve yüzlerinin gülmesi yaşamın sevdiklerinle tadını doyasıya çıkarma anlamında ise yeterince uzun yaşamadığım kesin! Hatta birçok objektif göz kısa yaşadığımı, yaşamı bazı yönleriyle ıskaladığımı söylüyor.
Haksız da sayılmazlar. 50 yaşına kadar evlenip, çocuk yapamamış olmanın eksikliği tabii ki bu sözlerin temel dayanağı. Gerçi sevdiklerimle çok mutlu olmak, ailem, dostlarım, yakınlarımla yaşamın tadını çıkarmak anlamında -doyasıya olmasa da- epeyce nitelikli, kaliteli bir yaşam sürdüğümü sanıyorum. Bu yüzden en azından kendi içim rahat ve tatmin olmuş hissediyorum.