'Eşit yurttaşlık' sözündeki dil oyunu - Hürriyet Yaşar

Yeni sömürgecilik, göz koyduğu ülkelerin toplumlarında algı ve duyguları yönetmenin gücünü öğrendiğinden beri, ateşli silahlardan bile çok kullanıyor bu yöntemi. Kan dökmenin risklerinden, bedellerinden kurtuluyor böylece.

Hedef ülkenin halkının, aydınlarının bilincini bulandıracak yayın odakları (dergiler, gazeteler, TV'ler, internet siteleri) kurup yerli işbirlikçileri eliyle bir düşünsel, bilgisel dumanaltı ortamı yaratılıyor. Halkın duru bilinçle kullandığı sözcükleri dilinden attırıp yerlerine o duru bilinci bulandıracak başka sözcükler benimsetilmeye çalışılıyor. "Demokratik Kitle Örgütleri", "baskı grupları" terimlerimizin dilimizden sökülüp yerine "Sivil Toplum Kuruluşları" sözünün yerleştirilmesi böyle bir bilinç bulandırmadır. "Halk" sözcüğü yerine, halkla devleti sürekli bir karşıtlık duygusu içine atacak olan 'sivil toplum' sözünün dilimize yerleştirilmesi de böyle. '"bilinç" yerine "farkındalık", "aydın" yerine "kanaat önderi"nin yerleşmesi de bilinç bulanmasını örnekleyen değişimlerdendir. "Farkındalık" bilinç kavramındaki uyanıklığı unutturur; "kanaat önderi" sözü de toplumun çekip çevrilmesini, önde gidenlerin ardından yürütülmesini olağanlaştırıp alttan alta benimsetir...

Ulusal kimliğe saldırı

Kimi durumlarda ise, bilinci doğru işleten sözcükler başka kavramların yerine konularak duygusal tuzak kuruluyor. Ulusal bütünleşmeleri "etnik dilde eğitim-öğretim"le parçalama sürecine sokmak için buldukları söz, "ana dilinde eğitim"di. İnsanın içindeki doğruluk, haktanırlık duygularını sinsi bir çarpıtmayla etkileyerek bilinç yanıltma yöntemini uygarlık giysileriyle uygulamaya sokuyorlar. Hedef ülkenin, bu sinsi tuzakları halkına anlatmayı başaran etkili aydınları varsa, o zaman uygarlıklarını gizlice rafa kaldırıp o aydın yurtseverlere kanlı pusular kurabiliyorlar. "Etnik dilde eğitim"in sakıncalarını ve olanaksızlığını en etkili biçimde anlatan Ahmet Taner Kışlalı'nın öldürülmesi, uygar görünümlü vahşi sömürgecilerin böyle bir "engel giderimi"dir. Bu değerli aydınımızın katledilmesiyle, bilinç bulandırma işlerini önemli ölçüde kolaylaştırdılar.

Ulusal bütünlükleri paralamak için gereksindiklerinden biri de, şimdi unutturmaya çalıştıkları, üstkimlik olan ulusal kimliktir. Toplumların yaşamında ulusal ölçekte bir kimlik yokmuş gibi, hattâ insanlığın bugüne değin bulabildiği en uygar toplumsal varoluş biçimi "ulusal varoluş" değilmiş gibi, ulusal bütünleşmeleri etnik parçalara ayırıp böylece o toplumun başka devletler arasında yaşayabilmesini sağlayan ulusal devletinin altını oyuyorlar. Türkiye'de hedef aldıkları ulusal kimliğin adı: Türklük. Kurgudaki dil oyunu da: Eşit yurttaşlık.

GEREK EŞİTSİZLİK NEREDE

Eşitlik ne zaman istenir Olmadığında. Kimlerle kimler eşit değilmiş Nerede gerçekleştirilecekmiş bu eşitlik Anayasada. Yani eşitsizliğin olmadığı yerde! Yani Kürtlerin de Türklerin de, yurttaş olan başka tüm etnisitelerin bireylerinin de eşit olduğu yerde! Yani ortada, çuvala sığmayacak mızrak gibi koca bir yalan var. Bu durumda şu açıkça belli oluyor: Birisi bir şeyin zaten bulunduğu yerde o şeyin olmadığını ve konması gerektiğini söylüyorsa, o orada başka bir şey yapmak istiyor demektir. Bu çıkarımın doğrulanmaya gereksinimi yoktur ama gerçek eşitsizliklerin hiç umurlarında olmayışının bunu doğruladığını söyleyebiliriz.