Ekmek savaşları - A. Celal Binzet
1940'lar, ülkemizin Soğuk Savaş cenderesinde boğulmak istendiği yıllar. Her taşın altında, her köşede bir tehlikenin(!) beklediğine inandırılmıştık. Bu karabasanın acısını en çok çekenler de ne yazık ki sanatçılar oldu. Yarattıklarıyla baskıcı sistemin günah keçisi sayıldılar. Birçoğu yaşadıklarının acısına katlanamayıp yurdundan uzaklaşmak zorunda kaldı.br data-mce-bogus"1"
Değinilen konuya ilişkin çok sayıda örnek var. Ancak bunlar içinde bir tanesi var ki günümüze uzanan anlamlar içermekte.
Mümtaz Yener'in yaptığı "Fırın Fırında Ekmek Bekleyenler" tablosu 1942'de Eminönü Halkevi'nde açılan Yeniler Grubu sergisinde yer almıştı. Tablodaki görüntüden değişik anlamlar çıkarmayı seven(!) birileri bundan rahatsız olur. Akademi müdürü Burhan Toprak'ın ihbarı üzerine sergiye gelen polisler tabloyu indirerek götürürler. Aynı zamanda Mareşal Fevzi Çakmak'ın damadı olan Burhan Toprak'ın akademideki başka uygulamalarına bakılırsa bu örneğin tek olmadığı anlaşılıyor. Düşünceleriyle tutucu bir sanat geleneğinin sürdürücüsü olduğunu anlamak zor değil.
Peki, sanatçının tablosu ne anlatıyor bizlere Ekmek almak için fırında bekleyen kadın, çocuk ve erkek çok sayıda insan var. Yüzlerinden akan mutsuzluk görüntüsü onların kimlikleri konusunda yeterince ipucu veriyor bizlere. Zaten fırına gelerek kalabalığın içinde ekmek beklemek o insanların ekonomik koşullarını açıklamıyor mu
Bir dönem, tablolarda mutsuz insan yüzleri yansıtmanın komünizm propagandası(!) yapmak sayıldığı günler yaşandı bu ülkede. Açık havada manzara resmi çalışmanın "kroki çizmek" diye ihbar edildiği örnekler görüldü.
Bugün gelinen noktada bazı görüntüler kanıksanmış gibi. Artık ucuz et kuyruklarını, askıda ekmek bekleyenlerini, birkaç kuruş daha düşük fi yata meyve sebze almak için dolaşanların oluşturduğu kalabalıklar yabancımız değil. Bir ülkede insanların çoğu böyle bir yaşam modelinin içinde davranışlar gösteriyorsa orada anormal bir durum olduğu gerçek.