Eğitimde son aşama akademik yozlaşma - Prof. Dr. Osman İnci

Üniversite, inşa edilmiş akıl ve bilimdir. Üniversitenin mantığı akılcılıktır ve bilgeliğin mabedi olarak da tanımlanır. Üniversite aynı zamanda bir değerler bütünüdür. Bu değerler öğrencilerin ve öğretim üyelerinin ürettikleri (buluş, patent, araştırma, yöntem, makale, kitap vb.) eserler ile ölçülür. Ülkemizde artık akademik değerler önemini yitirdi. Öğretim üyesi unvanları, bilimsel araştırmalar, yazılan kitaplar ve yayınlar, bilimsel toplantılar önemini kaybetti. Yükseköğretimde Akademik değersizleşme son noktada artık.

Yozlaşma; özünden uzaklaşmak, bozulmak, niteliklerini yitirmek anlamında kullanılır. Olumsuz değişim, işlevsizlik ve çöküşü anlatmak için de kullanılır. Türk üniversiteleri son dönemlerde hızla çöküşe gitmekte. Akademik değerlerden (özerklik, özgürlük, etik, liyakat, bilimsellik, nitelik, serbesti vb.) ne kaldı Cumhuriyet döneminde üniversiteler bu düzeyde yavanlaşmamıştı... Yükseköğretim adeta yere çakıldı.

LİYAKATSİZLİK ARTTI

Sayılara boğulduk; halen 204 üniversite ve 4 meslek yüksekokulu, yaklaşık 40 profesör, 26 bin civarında doçent, 46 bin doktor öğretim üyesi var. Son 20 yılda öğretim üyesi sayısı 2.9 kat arttı. Bu yıl toplam 6.85 milyon öğrencimiz var. Üniversiteler liselerin devamı oldu adeta.

Her yıl lise mezunları kadar kontenjan açılmakta. Peki her lise mezununu üniversite mezunu mu yapacağız Üniversitelerde nitelik durumu nedir Diplomaların bir değeri kaldı mı Akademik unvan ve diploma sahteciliği ayyuka çıktı. Sahte profesör, hukuk fakültesi dekanlığı ve rektör yardımcılığı yaptı. Sahte belgelerle yüzlerce profesör ve doçent atandığı haberlere yansıdı.

"Cahilin ferasetine güveniyorum" diyen rektör yardımcısı YÖK Denetleme Kurulu üyesi olarak atandı. "Deve sidiğinin faydaları"nı anlatan profesör, rüyasında Allah'ı, peygamberi gördüğünü söyleyen doçent, cep telefonunun Nuh peygamber tarafından kullanıldığını söyleyen öğretim üyesi... Bu örneklerin sayısı sanıldığından fazla.

Hastanesi olmayan "vakıf tıp fakülteleri" kuruldu. Hastane kurmaları için önce 2+1 yıl, sonra iki yıl daha (toplam beş yıl) süre tanındı, süre doldu ve 17 tanesinin hâlâ hastanesi yok! Ancak profesör ve doçent unvanı dağıtıyorlar. Sağlık Bilimleri Üniversitesi'nin sekiz tıp fakültesi var, adeta fabrika gibi profesör üretiyor.

Kemal Gözler Hoca'mız, 22 hukuk fakültesi dekanının hukukçu olmadığını belgeleriyle açıkladı, ilahiyatçı, veteriner, maliyeci, ziraatçı dekanlar hukukçu yetiştiriyor. Oysa fakültelerde dekan yalnızca idari kişi değildir, aynı zamanda kurum kimliğini temsil eder. Anadolu'da bir üniversitenin yedi fakültesi var ancak dekan olarak atanacak profesörü yok. Bu yedi dekanlığa rektör vekalet etmekte. Burada eğitim olur mu

BİAT VE SADAKAT ATAMALARI

Şaibeli, yağmacı, yırtıcı dergilerde para karşılığı yapılan yayınlarla doçent ve profesör olanlar da yaygın. Türkiye bu dergilerde yayın yapan ülkeler arasında dünya üçüncüsü, bu dergi editörler arasında ise dünya ikincisi.

Bu unvanlar alınırken ve bu kişiler atanırken liyakat ölçütü yok denecek düzeyde. Ayrıca kadrolaşma diye tanımladığımız siyasi görüşte olanları, biat ve sadakati esas alarak atama sınır tanımıyor. Özellikle siyasi kadrolaşma, nitelikli akademik kadro yetişmesinin kökünü kazımak demektir. Adrese teslim ilanlarda adayın tek çalışması yazılıyor. Akademisyen sayısı sınırsız artarken kayırılan kişiler liyakat aranmaksızın aile büyükleri tarafından korunuyor. Kızına, oğluna, damadına vs. yakınlarına kadro açan ve mülakatta yüksek puan vererek hak edenleri eleyen yakınlarını atayan rektör ve dekanlar saymakla bitmez.