Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi. Onlar hem öğretmen hem de eğitici –hatta sosyal, etik değerlerle şekillenmiş kişiliklerdi– ve deneyimlerinden yola çıkarak öğrencilerini eğitmek ve öğretmek gibi doğal hedefler güderlerdi. Deneyimlerin geleceğe yön veren birer kılavuz olduğuna ve yaşam koşullarımız ne kadar hızlı değişirse bu deneyimlere o kadar çok ihtiyaç duyduğumuza ilişkin sağlam bir inancı taşır ve bunu aktarmaya çalışırlardı. Bu deneyimler tehlikelere karşı uyarır, örnekler sunar ve cesaret verir.
Sosyal etik sahibi eğitimciler, öğrencilerinin eğitimi ve öğretimi konusunda doğal bir sorumluluk üstlenirlerdi. Öğrenilen bilginin gerekliliğini ikna edici açıklamalar ve sağlam gerekçelerle aktarırlar, yaşam ilkelerinin kurallar ve düzenlemelerle uyum içinde uygulanması gerektiğini açıklarlardı – ve bu nedenle öğrenmenin merkezi bir öneme sahip olduğunu vurgularlardı.
"Bunu neden öğreniyorum" sorusunun ardındaki ahlakietik tutum, düşünmeye yönelik motivasyon olarak mutlaka dikkate alınmalıdır. Ne yazık ki, sosyal etik bugün okul eğitiminde arka planda kalmıştır!
DÜŞÜNEN BİLİMToplumca geçerli, akla dayalı değer yargıları ve etik normlar, okul ve aile eğitimi temelinde oluşur. Bu normlar öğrenciye "neden" sorusunun yanıtını verir ve onu mantıklı düşünme yoluyla ayırt etme ve değer yargısı geliştirme becerisiyle donatır. ünkü mantıklı düşünme ancak daha önce akla dayalı ayırt etme ve kavram oluşturma yetisi kazanıldığında mümkündür.
Öğrenen bireyler, hümanistetik düşünce geleneğinin akla dayalı değer sistemlerinin temelini oluşturduğunu ve insan doğasının anlaşılmasına dayandığını fark etmelidir. "Niçin" sorusu düşünme ve zihinsel yetiler –bellek, dikkat ve kişisel fikir geliştirme gibi– yoluyla çalıştırılmalı ve güçlendirilmelidir.
Öğretmen, öğrencilerini yalnızca bilgi ve düşüncenin birlikte aklın ve akıl eğiliminin otoritesini oluşturabileceğine ikna edebilmelidir. Literatürde bu bağlamda "düşünen bilim" kavramından söz edilir.
Öğretmen, her zaman yerini koruyacak ve bireyin değişen koşullara uygun şekilde uyum sağlamasına yardımcı olacak geniş kapsamlı bir ideali göz önünde bulundurmalıdır. Eğitimin temel amacı sosyal uyumdur. Öğrenme eğilimi, bireyin kişiliğiyle ne kadar iyi bütünleşebilirse o kadar güçlü olmasını sağlar.
Öğretmen, öğrenciyi bu yolda harekete geçiren en güçlü etkendir; böylece zihinsel güç gelişir. Diğer insanlarla ilişkilerde, doğayla etkileşimde ve kendisiyle olan ilişkide bireysel yetiler, kişisel zihinsel güçlerde köklenmiştir. Bu yetiler ancak hümanist bir düşünce tarzıyla deneyim yoluyla öğrenilebilir.
Bu, toplumsal gelişime ayak uydurmak, bağımsız düşünmek, duyguları hissetmek ve yaratıcı olmak için –karakter gelişimi yoluyla sosyal uyum sağlamak adına– temel bir gerekliliktir.
Okul ve aile eğitimi, bireylerin kişiliğini şekillendirir; bu kişilikler öğretme ve öğrenme eğilimiyle biçimlenir ve gelecekteki yaşamla uyum içinde olmalıdır. Öğretme ve öğrenme eğiliminin özü, bireyin insanın mükemmelleşme ideallerini canlı ve akla dayalı şekilde gerçekleştirmesidir. Ancak birey hem kendisi hem de toplum için zihinsel bir güç olarak çalıştığında değerli ilerlemeler sağlanabilir. Öğretme ve öğrenme eğilimi, bireyin düşünce tarzı, eylemleri, hedefleri ve yargılarıyla temelden şekillenir.
'BUNU NEDEN ÖĞRENİYORUM'Bir bilimi, ideolojiyi ya da iddiayı ne ile ilgili olduğunu bilmeden öğrenmek mümkün değildir.
Öğrencileri, tarihin anlamını açıklamadan olayları ezberlemeye zorlamak, bellek için bir işkencedir.

10