10 Kasım 1938 tarihi, tarihte hiç kuşkusuz bir dönüm noktasıdır! Bu tarihle birlikte Türkiye'de efsanevî bir dönem sona ermiştir. Cumhuriyet'in kuruluşundan itibaren gözlerini her gün yeni bir masala, gerçekleşmesi olanaksız gibi görünen yeni bir düşe açan Türk ulusu, bundan böyle hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağının ayırdına varmaya başlayacaktır.
10 Kasım 1938... Dünya çapındaki bir liderin, bir daha açmamak üzere gözlerini ebediyete yumduğu tarih... Genç Türkiye Cumhuriyeti artık Atatürk'süzdür! Ancak, O'nun ülkesini emanet ettiği Türk ulusu, O'nun çizdiği yoldan ilerleyerek, O'nun başlatmış olduğu devrimlere sahip çıkarak ve bunları uygulayarak, o büyük insanın yokluğunu gelecek kuşaklara hissettirmemeye çalışacaktır.
Peki, bu gerçekleşebilmiş midir
Atatürk Devrimi'nin bitirilmek istendiği ve Atatürk isminin tarihimizden silinmeye çalışıldığı bir süreçten geçmekteyiz! Devrimin her geçen gün bir parçası ayaklar altına alınmakta ve sonunda tümüyle rafa kaldırılması hedeflenmektedir.
Atatürk, Osmanlı topraklarını aralarında paylaştıran emperyalist güçlere karşı, elindeki son derece kısıtlı olanaklarla bütün dünyaya parmak ısırtan Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı gerçekleştirmiş; 19. yüzyıldan itibaren çöküş süreci içinde bulunan ve Avrupalı büyük güçlerin iradesiyle yönetilen Osmanlı Devleti'ne son vermiş, çağdışı kalmış ve çürümüş Osmanlı kurumlarını tümden ortadan kaldırarak, yepyeni bir Cumhuriyet'i oluşturmuştu.
TÜRK BAĞIMSIZLIK HAREKETİ
Ulusların geçmişinde savaşlar vardır; bazıları yenilgi, bazıları yengiyle sonuçlanan savaşlar. Savaşları ulusal kurtuluş hareketine dönüştüren ise; o savaşların geri kalmışlığı, sömürüyü, bağımlılığı yok etmesi, toplumu tam bağımsızlaştırma, çağdaşlaştırma ve demokratikleştirme amacıyla başlatılması ve sonuçlandırılmasıdır. İşte, 19 Mayıs 1919'ta başlayan Türk bağımsızlık hareketi böyle bir savaştır!
Atatürk; düşüncesi, öğretisi ve uygulamalarıyla kendini dogmalara bağlayan, gelecek kuşakların o dogmalar içinde ideolojik bir eğitimle yetiştirilmesini hedefleyen bir önder değildi. O, yol gösterici olarak dogmaları değil, "akıl"ı ve "bilim"i önermişti. Atatürk cumhuriyetçiydi, ulusçuydu, halkçıydı, devletçiydi, laikti ve devrimciydi.
Atatürk gibi düşünmek dogmacılık değildir. Atatürk gibi düşünmek; devletimizle, ulusumuzla, toplumumuzla ve toplumumuzun bütün bireyleriyle bağımsız, çağdaş ve ulusal-devrimci olmaktır. Ulusumuzu çağdaş uluslar düzeyine yükseltmek, ülkemizi çağdaş devletler topluluğunun eşit bir üyesi yapmak istiyorsak, hiç kuşkusuz, Atatürk gibi düşünmek zorundayız!
ATATÜRK'ÜN UYARISI...
Atatürkçü aydınların başlıca özlemi, Atatürk Cumhuriyeti'nin sonsuza dek yaşamasını sağlamak ve Atatürk Devrimi ile Atatürkçü değerleri yaşatabilmektir. Bizler, bu özlemi yaşama geçirebilirsek eğer, işte ancak o zaman Atatürk'ümüzü yaşatmış oluruz.

4