Dünya İnsan Hakları Günü - HAMZA KİE
İnsan hakları, insanlık tarihinde devrim niteliğinde bir düşünce olarak ortaya çıkmıştır. İnsanların, yalnızca insan oldukları için belirli haklara sahip olduğunu ilan eden bu kavram, insanlık onurunun evrensel bir teminatı olarak kabul edilir. Ancak bu hakların yalnızca bir teori olmaktan çıkıp günlük yaşamın ayrılmaz bir parçası haline gelebilmesi, belirli bir toplumsal ve siyasal düzeni gerektirir.
İşte bu düzenin temel dayanaklarından biri, hatta belki de en önemlisi laikliktir.
LAİKLİK VE İNSAN HAKLARILaiklik, devlet yönetiminin, herhangi bir dinin dogma ve normlarından bağımsız şekilde yapılandırılmasını ifade eder.
Din ve devlet işlerinin ayrılması olarak da tanımlanabilecek bu ilke, bireyin özgürleşmesi ve farklı kimliklerin bir arada uyum içinde yaşayabildiği bir toplumsal düzenin kurulması açısından vazgeçilmezdir.
İnsan haklarının, laiklikle ayrılmaz bir bütün oluşturduğunu içselleştirmek gerekir. İnsan haklarının korunup geliştirilebilmesi için devletin ve hukukun temelinin hiçbir dini veya kültürel dogmaya dayanmadığı, tüm bireylerin eşit kabul edildiği bir düzen inşa edilmelidir. Aksi takdirde insan hakları, belirli bir kesimin inanç ve çıkarlarına hizmet eden, evrenselliğini yitirmiş bir araç haline dönüşebilir.
Günümüz dünyasında insan hakları söylemi, sıklıkla laiklikten bağımsız olarak ele alınmaktadır. Oysa insan haklarının kökenleri laiklik ilkesine dayanır. Laiklik, hukukun ve devletin tüm yurttaşlara eşit mesafede durmasını sağlayan bir ilkedir. Ancak bu ilkenin sağladığı özgürlük ve eşitlik zemini üzerinde insan hakları gerçek anlamını bulabilir.
ÖZGÜRLÜK VE EŞİTLİKİnsan hakları ile laiklik arasındaki bu ilişkiyi anlamadan, özgürlük ve eşitlik söylemlerinin ardındaki derin bağlamı kavrayabilmek mümkün değildir. Laiklik, bireylerin farklı inançlara, düşüncelere ve yaşam tarzlarına sahip olabileceği gerçeğini kabul eder ve bu çeşitliliği korur. Bu ilkenin en önemli özelliklerinden biri, dinin devlet işlerinden ayrılmasıdır.
Bu durum, hem inanç özgürlüğünü hem de inançsızlık hakkını güvence altına alır. Laiklik, insan haklarının evrenselliği ile birleştiğinde, toplumların daha adil ve kapsayıcı bir yapıya kavuşmasına olanak tanır.
1948'de kabul edilen Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi, insanların hiçbir ayrım gözetilmeksizin eşit haklara sahip olduğunu ve bu hakların korunması gerektiğini vurgular. Ancak bu hakların yaşama geçirilebilmesi için laiklik prensibinin benimsenmesi şarttır.
Laiklik, farklı kesimlerin barış içinde yaşayabilmesi için güçlü bir zemin sağlar. Ancak uygulamada bu ilkenin yorumlanması ve yaşama geçirilmesi zaman zaman zorluklarla karşılaşabilir. Örneğin, bazı toplumlarda din özgürlüğü ve ifade özgürlüğü arasındaki denge sağlanamayabilir. Bu durumda laiklik, toplumsal barışın sağlanması için bir rehber niteliği kazanır.
DEMOKRASİNİN TEMELİLaiklikle insan hakları arasındaki güçlü bağ, demokrasinin temel taşlarından biridir. İnsan hakları, herkesin eşit doğduğu ve özgürce yaşama hakkına sahip olduğu ilkesine dayanır.
Eğer bir devlet laiklikten ödün verir ve belirli bir dini veya inancı kayırırsa, bu durum insan hakları ihlallerine zemin hazırlar. Toplumların çeşitliliği bir zenginlik olarak kabul etmesi, hem laiklik hem de insan hakları açısından önemli bir kazanımdır.