Devlet hukukla toplum aydınlarla - Ali Ergendedeoğlu
"Bugün Atatürk'ün Türk toplumuna kazandırdığı tüm değerleri tehlikeye atacak bir gelişme vardır. Çağdaş devlet olabilmemizin, Osmanlı'nın durumuna düşmememizin bir numaralı koşulunu oluşturan laiklik esası tehlikededir." (Muammer Aksoy'un 1980'lerde verdiği bir demecinden)
Çağdaş devletler ve çağdaş toplumlar arasında ortakyaşam bir ilişki vardır. Çağdaş düzeyini yakalayamamış bir toplum, tam anlamıyla çağdaş bir devlet inşa edemeyeceği gibi, çağdaş bir yapı ve zihniyete sahip olmayan bir devlet de toplumun çağdaşlaşmasına katkı sağlayamaz. Bu bağlamda çağdaş bir devlet ve çağdaş bir toplumu yaratan etmenleri iyi anlamak gerekir.
ÇAĞIMIZIN SORUNLARIProf. Dr. Muammer Aksoy, bundan 51 yıl önce Cumhuriyet'te yayımlanan "Devlet Hukukla Yaşar" başlıklı yazısında şu saptamayı yapmıştı: "Çağımızda toplumsal sorunların temeline inebilecek incelemeleri ve yayınları yapabilmek ve bu görüşleri kamuoyuna mal edebilmek dahi, ancak hukuk devletinin garantileri sayesinde mümkün olabilmektedir. 'Demokratik düzen içinde gelişme' esasında samimi isek atılacak demokratik her adımın, ilk şart olarak hukuk devleti güvencelerine bağlı olduğunu teslim etmek zorunluluğundayız. Kısacası, bir toplumda demokratik düzenin yaşaması veya ölmesi, hukuk devletinin ilkelerinin yaşamasına veya ölmesine bağlıdır."
Prof. Dr. Aksoy'un bu saptamasını yeniden ele almamız gerekiyor. Çünkü, yarım asrı geçkin bir süre önce yapılmasına karşın bu saptama, halen güncelliğini koruyor. Hiç şüphesiz Aksoy'un burada kastettiği devletin demokratik ve laik devlet olduğunu anlamak zor değil. Aksoy'a göre, bu tip bir çağdaş devlet ancak ve ancak hukuk devleti temelleri üzerinde yani üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü sayesinde ayakta kalabilir. Anayasa, kanunlar ve diğer yasal mevzuatlar, yargı kurumlarının sağlıklı biçimde işlediği bir ülkede çağdaş devlet yapısının sigortası hukuk devleti esasıdır. Ancak Türkiye örneğine bakacak olursak yarım asrı aşkın bir süre sonunda geçmişe dönüp bırakın "ilerleme"yi yerinde saydığımızı dahi söylemek artık olası değil.
KEMALİZMİN SAVUNUCUSU50 yıl öncesinde yaptığı saptama ile bizlere ışık tutan Prof. Dr. Muammer Aksoy'un 73 yıllık yaşamı, mücadele evrelerinin bileşkesinden oluşuyordu. Hukukçu kimliğinin yanına Atatürk ilke ve devrimlerinin yani Kemalizmin savunuculuğunu da ekleyen, Atatürk'ün laik, demokratik, tam bağımsız Türkiye idealine sıkı sıkıya bağlı olan Prof. Dr. Aksoy'u Türk siyasi tarihinin akışında kritik noktalarda görürsünüz:
1950'lerde DP hükümetinin antidemokratik biçimde Turhan Feyzioğlu'nu rektörlük görevinden alması karşısında istifa eden, 1961 Anayasası'nın hazırlanması sürecinde "sosyal devlet" esasını kararlı biçimde savunan, 1960'lı yıllarda "milli petrol" davasını kararlıkla, "komünistlik" suçlamalarına göğüs geren, devrimci öğretmenlerin hak arayışlarına ses olan, 12 Eylül'ün palazlandırdığı köktendinci tehlikeye dikkat çekerek; Türkiye'nin ilerici kesimlerini ve halk kitlelerini "laikliğe çağıran" ve en sonunda 31 Ocak 1990'da karşıdevrimci karanlık odaklar tarafından "tehdit" olarak görüldüğü için, alçakça katledilen odur.