Türkiye'de 2011 M7.2 Van depreminden sonra, en yıkıcı depremler ElazığMalatya M6.8, Sisam-Kuşadası M7.0 sarsıntılarıdır. Türkiye'de depremler ne gecikmiştir ne de çoğalmıştır. Tüm sarsıntılar olağan oluşumuyla sürmektedir.
Beklenen yıkıcı depremlerin Kuzey Anadolu Kırığı üzerinde olma olasılığı yüzde 52, Batı Anadolu'da olması yüzde 33, Doğu Anadolu Kırığı üzerinde olma olasılığı yüzde 13'tür. Yeryuvarında, depremlerin artış, azalış dönemselliğine göre 2024- 2025 yıllarının göreceli olarak küçük depremlerle atlatılması beklenmektedir.
1999 Gölcük depreminden sonra geçen 26 yıl içinde olumlu değişiklikler oldu:
1. Deprem işleyişi üzerine toplum bilinci arttı,
2. Gönüllü arama-kurtarma takımlarının sayısı arttı,
3. Deprem sonrası bakım-onarım-güçlendirme örgütlenmesi yaygınlaştı.
4. Büyük yerleşimlerin çoğu jeofizik "yer davranış haritalarını" ile yeryapısı haritalarını çıkarttılar,
5. Kentler içinde kötü yapı ile yapılaşma alanları, öncelikli dönüşüm görmesi gereken alanlar belirlendi,
6. Bilimteylerde-üniversitelerde deprem araştırmaları, yayınlar, bilimsel araştırmalar, yurt dışı işbirliktelikleri arttı,
7. "Yapı Denetim Yönetmeliği", kentsel dönüşüm yasası diye bilinen "Afet Yasası" çıkarıldı,
8. Kentsel dönüşüm için bankalar düşük erimli borç açtı,
9. Kurumlar, deprem ölçerlerin Marmara Bölgesi ile yurt çapında yaygınlığı arttı, sıklaştırıldı,
10. Depreme ilişkin bilgi teknolojileri oldukça arttı, depreme dayanıklı yapı gereçleri ile teknolojiler geliştirildi,
11. Deprem kestirmelerinde uzun yol alındı,
12. Jeofizik-jeolojik araştırmalar ile Marmara'nın dibindeki kırıklar ile davranışları belirlendi.
Kuzey Marmara depreminin tek parça değil, iki-üç parçalı olarak, iki-üç ayrı depremle, iki ayrı sürede kırılacağı, beklenildiğince büyük olmayacağı belirlendi.
13. Türkiye deprem sakıncalı alanları yeniden belirlendi, Türkiye'nin en deprem sakıncalı alanının yüzde 92 değil, yalnızca yüzde 45'lik bölümü olduğu belirlendi,
14. Deprem Yönetmeliği geliştirilerek yenilendi.
TEORİ VE UYGULAMA FARKINe var ki bir yandan yurdun güney ile doğusundan aldığı göçler, son yıllarda milyonlarca sığınmacının gelmesiyle, ayrıca çöken ekonomiyle Arap, Rus, İngilizlerin konut edinmeleriyle, yapı iş kolu patlama yaptı, sözde ekonomiyi çeviren ana öğe oldu, büyük kentlerde km başına düşen kişi yoğunluğu aşırı arttı. Yoğunluk artınca, işsizlik, kent içi ulaşım sıkıntıları arttı. Gereksinme dışında yatırım konutları üretildikçe yeşil alanlar azaldı, tarım alanları elden çıktı.
Yapılan iyi işlerin yanı sıra olumsuzluklar da oldu; yapı denetim kuruluşları, "yer incelemelerini denetimine" tam uymadılar. Toplumun çıkarı olan "kentsel dönüşüm" yerine, bireyin çıkarına yönelik "yapısal dönüşüm", "kentsel ötelenmeye" yönelindi. Haksız kazancın yolu açıldı. "Yapısal dönüşümde", kamu alanları ile yeşil dokuya gökdelenler yapılarak varsıl kişilerin varlıkları katlandı. Kentin içine, esnafı işsiz bırakan, Türkiye'nin gelirini çok uluslu işletmelere akıtan, ulaşımı felç eden AVM'ler ile çok katlı konutlar kentin görüntüsünü, İstanbul ile diğer büyük kentlerin özgün mimarisini, tarihsel dokusunu bozdu, ulaşımı içinden çıkılmaz duruma getirdi. Varsıl kesim, sağlam yerde, sağlam konutlara yerleşti.
Deprem neden gösterilerek İstanbul genişletildi, şişirildi. Ulaşım ve güvenlik sorunları büyüdü. Yoksulların yerleşeceği yerler, varsılların yatırım alanına dönüştü. Kentsel dönüşüm için açılan yeni yerleşim alanlarına depremden etkilenecek kişiler değil, kente yeni göçen, sığınanlar yerleşerek kentin çoğununüfusu artırıldı. Deprem neden gösterilerek, kentsel dönüşüm yersiz olarak, yapısal dönüşüm olarak çarpıtılıp, büyük haksız gelirler elde edildi. Su toplama alanları, ormanlar, korular, korunmalı ve artık İstanbul, Türkiye'nin çekim alanı, yerleşimi olmamalı.