Değişirken aynı kalan toplumsal yapı - AV. ALİ YILMAZ GÜRKAN

Ülkemiz, bir felaketi geride bırakırken bir yenisini yaşar duruma geldi. İnsanımız depremden kurtulsa selden, selden kurtulsa yangından, yangından kurtulsa trafik kazasından, trafikten kazasından kurtulsa sokakta kaza kurşununa kurban gitmekte ya da enkaz altında kalarak can vermekte...

Dünya değişirken ülkemizin de değiştiği düşüncesini dile getiren kimi kesimler, değişen dünyamızla birlikte bu tür olayların gerilerde kaldığı izlenimini öne sürmekte ve topluma güven vermeye çalışmaktadırlar. Bu maksatla sık sık yasalarda yapılan değişiklikler paketler halinde Meclis'e sunuluyor ve bu şekilde olayların önlenebileceği, toplumsal dönüşümün sağlanabileceği umuluyor.

Oysa zaman geçtikçe değişen bir şeyin olmadığını, felaketlerin can almaya devam ettiği gerçeğini görüyoruz. Bir toplumsal yapının oluşumu ve devamlılığı için gerekli olan olumlu yöndeki değişim, yapıldığı söylenen değişiklikler de sorunlara çare olamıyor.

Esasen günümüzde değişimin olmadığı bir toplum yoktur. Ülkemizde her felaketten sonra o konuda her türlü önlemi alınacağı gerekirse yasal düzenlemelerin yapılacağı, değiştirileceği ve bunların yaşama geçirileceği topluma duyurulur. Oysa bunlar genellikle orta ölçekli değişimler olup kurumlarla ilgilidir.

TOPLUMSAL NORMLAR

Değişim belirli bir sosyal yapının zamanla yaşadığı farklılaşmalar olduğuna göre bizde eksik olan nedir Günümüzde, ülkemizde sosyal yapının değiştirilmesi konusunda atılan adımlar aynen Osmanlı'da yapılmak istenen değişiklikler gibidir. Osmanlı'da ordu yenilendi, Yeniçeri Ocağı kaldırıldı veya Tıphane (Mektebi Tıbbıyei Şahane) açıldı toplum değişti denirken sahip olduğu düşünce tarzı buydu. Aslında değişirken aynı kalma prensibi Osmanlı'dan günümüze kadar gelen ve bize miras kalan bir düşünce tembelliğidir. Toplumsal değişme, "toplumsal yapının kurumların, toplumsal ilişkiler ağının, davranış kalıplarının, toplumsal norm ve değerlerin zaman içinde geçirdiği dönüşümler" olarak açıklanır.

Bir bakıma toplumsal değişim sosyolojinin esas konusudur. Batı bütün ve olguları insan iradesi dışındaki etkenlere bağlayan çağı geride bıraktı. Bugün insanlık kendi iradesi ile gerçekleştirdiği değişimleri önemser duruma geldi. Bu doğrultuda hareket eden insanlık oluşturduğu toplumun temeline insanın yaşam hakkını yerleştirmiş ve bunu başlıca amaç edinmiştir. Aydınlanma düşüncesi ilerlemeye inanan insanlığın giderek daha fazla ve yetkin bir bilgiye ve mutluluğa ulaşacağı insan bilgisinin giderek gelişeceği, insanın doğaya egemen olup insan gibi yaşayabileceği inancını da içerir.