Cumhuriyetin kurucu felsefesine dönüş - Basri Gürsoy

Türkiye bugün yalnızca bir iktidar değişimi tartışması yaşamamaktadır. Yaşanan, çok daha derin ve tarihsel bir kırılmadır: Atatürk Cumhuriyetinden sistemli bir uzaklaşma süreciyle karşı karşıyayız. Siyasal rejimden ekonomik yapıya, hukuk düzeninden eğitim sistemine kadar yaşanan sorunların ortak kaynağı bu kopuştur.

Mustafa Kemal Atatürk'ün liderliğinde kurulan Cumhuriyetin temel değerleri, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) için bir nostalji değildir. Bu değerler, bugün de geçerliliğini koruyan tarihsel bir sorumluluğun ifadesidir. CHP'nin siyasal varlığı ve meşruiyeti, bu sorumluluğu üstlenmesiyle anlam kazanır.

CHP, "kurucu parti" sıfatını yalnızca anma günlerinde hatırlayacak bir parti değildir. Kurucu olmak; laiklikten, üniter devletten, tam bağımsızlıktan ve halkçılıktan taviz vermeden durmayı gerektirir. Cumhuriyet; ümmetten yurttaşlığa, kulluktan özgürlüğe, esaretten bağımsızlığa geçiştir. CHP'nin siyasal meşruiyeti de bu tarihsel dönüşümün savunucusu olmasından kaynaklanır. Bu nedenle CHP, rüzgâra göre yön değiştiren değil; pusula olan bir siyasal duruş göstermek zorundadır.

YENİDEN PARLAMENTER SİSTEM

Bugün Türkiye'de tablo açıktır: Meclis işlevsizleştirilmiş, yargı bağımsızlığı ortadan kaldırılmış, kuvvetler ayrılığı fiilen sona ermiştir. Üretim ekonomisi tasfiye edilerek rant ve borca dayalı bir düzen kurulmuş; halk yoksullaşmış, gençler umudunu yitirmiştir. Bu tablo bir yönetim hatası değil, Cumhuriyetle bilinçli bir hesaplaşmanın sonucudur.

Dolayısıyla CHP'nin görevi Cumhuriyetçi rejimi yeniden inşa etmeyi açık bir hedef olarak ortaya koymaktır. CHP, parlamenter, laik ve demokratik Cumhuriyeti yeniden kurmaya odaklanmalıdır. Bu mesele bir teknik yönetim tartışması değil, egemenliğin kime ait olduğu sorusunun yanıtlanmasıdır.

Dış politikada ve ekonomide tam bağımsızlıkçı bir çizgi açıkça savunulmalıdır. Siyasal bağımsızlık, ekonomik bağımsızlıkla tamamlanmadıkça gerçek değildir. Ekonomide kamucu ve üretimci bir model esas alınmalıdır. Özelleştirme, rant ve ithalata dayalı yapı yerine; kamu öncülüğünde sanayileşme, tarımda planlama ve kooperatifçilik temel politika haline getirilmelidir. 1930'ların devletçilik anlayışı, bugünün koşullarında güncellenerek yeniden ele alınmalıdır.

TARİHSEL BOR

CHP kimlik siyasetini (etnikçiliği) değil, tüm yurttaşların eşitliğini esas alan partidir. Bu anlayışla toplumu etnik ya da mezhepsel ayrımlarla tanımlamayı değil, üniter ulus devlet ve laiklik temelinde birleştirmeyi (uluslaşmayı) hedeflemiştir. Türkiye Cumhuriyeti de mikromilliyetçi (etnikçi) "eşit yurttaşlık" değil, bütünleştirici "yurttaşların eşitliği" anlayışıyla kurulmuş, bu anlayış anayasamızın 10. maddesinde "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir" denerek açıkça ifade edilmiştir. Ülkemizi 102 yıldır bütün tutan da bu anlayıştır.