Çocuk işçiliği beka sorunudur - ÖZGÜR HÜSEYİN AKIŞ

Türkiye'de siyaset sahnesinde sıkça kullanılan "beka" kavramı, çoğunlukla jeopolitik riskler ve güvenlik eksenli tehditlerle ilişkilendirilir. Oysa asıl beka meselesi, toplumun kendi iç dinamiklerinde gizlidir. ocuk işçiliği bu açıdan yalnızca bir "sosyal sorun" değil, ülkenin varlığını ve sürekliliğini tehdit eden yapısal bir krizdir. Kürt sorunun çözümüne yönelik Cumhur İttifakı ile İmralı arasındaki müzakerelerin iç cepheyi güçlendirmek olarak tarif edilmesi Türkiye'nin bir dış tehditle karşı karşıya olduğu yönünde gerekçelendirmelerin yapılmasına neden oluyor. Bu tehdidin Ortadoğu'da yaşanan gelişmelerle alakalı olduğu biliniyor.

İsrail'in yayılmacı politikalarında gaza bastığı bu evre Türkiye'nin de sıra bize geliyor beklentisi tamamen boş bir kuruntudan ibaret olmasa da arkasında yatan tek nedenin bu olmadığı bir gerçek. Türkiye sermaye sınıfının da yayılmacı politikalara AKP hükümetine uzunca bir zamandır teşvik etmesi de bölgede kendisine bir pay çıkarma arzusu önümüzdeki dönemde yeni savaşlara kapı aralama olasılığının düşük olmadığını gösteriyor.

EĞİTİMDEN MAHRUMLAR

Kapitalizmin genişleme stratejisine uygun politikaların yıllardır uygulandığı ülkemizde özelleştirmelerle birlikte kamu kurumlarının ve kaynaklarının tamamen sermayenin hizmetinde olması ile işçi sınıfının ortalama ücretinin asgari ücrete çekilmesi arasında açıklanamayacak bir çelişki bulunmamakta. Ucuz işgücü ile üretim sürecinde kârın maksimize edilmesi bir hükümet politikası iken çocuk işçiliğinin her geçen yıl biraz daha artması ve bu yönde teşviklerin oluşturulması bu yaşananları kapitalizmin sömürü ilişkilerini net bir teşhiri olarak açıklamak yanlış olmayacaktır.

Bugün TÜİK verilerine yansımayan mülteci çocukların işçiliği, sokakta çalışan çocuklar, yine mevsimsel olarak tarımda çalışan çocuklar ve kayıt dışı çalışan çocuklar da eklendiğinde: Milyonlarca çocuk, eğitim hakkından mahrum bırakılarak güvencesiz işlerde çalıştırılmaktadır. Tarladan tekstil atölyesine, merdiven altı imalathanelerden dizi setlerine kadar geniş bir yelpazede çocuk emeği sömürüsü yaygındır. Bu durumun üç temel sonucu vardır:

Eğitim ve insan sermayesi kaybı: ocuk işçiliği, ülkenin gelecekteki üretken kapasitesini aşındırır. Eğitime erişemeyen çocuk, ileride vasıfsız işgücü olarak kalır. Bu, yalnızca bireysel yoksulluğu değil, toplumsal geri kalmışlığı da pekiştirir. Yoksulluk çocuk işçiliğinin en temel sebebidir. O yüzden de yoksulluk ile mücadele devletin merkezi politikası haline getirilip temel gereksinimler devlet tarafından ücretsiz karşılanmalı ve üretim halk için gerçekleşmeli. Ekonomik yapısal tuzak: ocuk emeği ucuz işgücü olarak görüldüğü için kısa vadede sermaye için cazip olsa da uzun vadede düşük verimlilik ve düşük teknoloji sarmalına yol açar. Yani kalkınma kapasitesi zayıflar, "orta gelir tuzağı" kalıcılaşır. Sermaye sınıfının çıkarları doğrultusunda bugünün kaybeden çocuk yarınını kazanamaz. ocukların fiziksel, zihinsel gelişimlerinde sorumlu olan devletin ve toplumun kendisi olmalıdır. ocuklar sömürü ilişkisinin bir parçası haline getirilmemelidir. Toplumsal ve siyasal meşruiyet krizi: ocuk işçiliği, devletin en temel görevi olan çocukları koruma yükümlülüğünün ihlali anlamına gelir. Bu da yurttaş-devlet ilişkisini aşındırır, kuşaklar arası güvensizliği derinleştirir.