Türkiye, bir kez daha hukuk ve siyaset arasındaki o ince çizginin nasıl zorlandığına, hatta aşıldığına tanıklık ediyor. CHP kurultay davası ertelendi. Oysa bu davanın baştan kabul edilmesi bile başlı başına bir hataydı. Bugün artık yalnızca CHP'liler değil; siyasete mesafeli, gündelik yaşamını sessiz sedasız sürdüren sıradan vatandaşlar bile bu davanın iktidarın planının bir parçası haline geldiğini görüyor.
Üzücü olan ise bu süreçte CHP içinden de farklı seslerin yükselmesidir. Kendilerini "muhalif" olarak tanımlayan kimi gruplar, belki farklı kaygılarla hareket etseler de ortaya çıkan tablo zaman zaman iktidarın işine yarayacak bir görünüm kazandırabiliyor. Oysa toplumun geniş bir kesimi, bu davayı baştan beri kabullenmedi ve bugün de kabullenmiyor. ünkü mesele artık bir kurultay tartışmasının ötesinde, doğrudan demokrasinin geleceğine ilişkin bir mücadeleye dönüşmüş durumda.
Davanın hâlâ sürdürülmek istenmesi başlı başına bir garabettir. Tek adam rejimi, CHP'yi köşeye sıkıştırmak; başta genel başkan Özgür Özel olmak üzere parti önderlerini yıldırmak, toplumun umudu haline gelen cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu'nu savunmaktan alıkoymaktır. İktidarın bu planına boyun eğmeyen, aksine dik duran CHP yönetimi ise adeta cezalandırılmak istenmektedir.
YARININ DAVASIHukukun siyasete alet edildiği her örnek tarihte kara bir leke olarak kalmıştır. Bu dava da öyle kalacaktır. ünkü burada mesele yalnızca bir partinin iç işi değildir; mesele Türkiye'nin demokrasi meselesidir. Hukukun, adaletin ve eşitliğin bu kadar hoyratça çiğnendiği bir ülkede kimsenin güvende olmadığını herkes görüyor.
Gelecek kuşaklar bu süreci ibretle okuyacak tarih kitaplarında, belki de bu dava filmlere konu olacak bir gün... Bu dava anlatıldığında gençler şu soruyu soracaktır: Bilim ve teknoloji çağında, gelişmiş demokrasilerde bunlar da mı yaşanmış