Bosna-Hersek'te yargı krizi - Prof. Dr. Göktürk TÜYSÜZOĞLU

Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasındaki uzlaşmazlığın kurumsal bir krize dönüştüğü bir dönemde, Türkiye'nin yakın tarihsel ve kültürel bağlarının bulunduğu Bosna-Hersek'te de Anayasa Mahkemesi'ni ilgilendiren bir sorun yaşanmaktadır.

Anayasa Mahkemesi'ndeki son Sırp hâkimin, Bosna Sırp Cumhuriyeti lideri Milorad Dodik'in baskısıyla emekli olması sonrası mahkemede Sırpları temsil eden üye kalmadı (normalde iki Sırp üye olmalı). Dodik, mahkemedeki üç uluslararası hâkim görevden alınmadığı sürece Anayasa Mahkemesi'ne üye yollamayacaklarını açıkladı. Ülkede savaşı durdurup mevcut idari yapıyı kurgulayan Dayton Antlaşması'na göre mahkemenin dokuz üyesinin üçü yabancılardan oluşuyor. İki Sırp üyenin yanı sıra, dört üye (hâkim) de Bosna-Hersek Federasyonu'ndan (Boşnak ve Hırvat) seçiliyor. Karar alınabilmesi için de en az beş üye olması bir gereklilik.

Hırvatların mahkemeye göndermek istediği yeni üyeye de Boşnaklar karşı olduğu için işler iyice karıştı. Zira mahkemede toplam altı üye kalmış durumda. Sırp üye olmadan zaten ülkenin birliğini yansıtan üçlü yapı bozulmuş oluyor. Bu yönüyle, durum sürdürülebilir olmaktan çıkmış gibi görünüyor. Bu durum, Dodik'in mahkemeyi itibarsızlaştırma adımını da kolaylaştırıyor. Zira Dodik, anayasaya aykırı olarak, entite (federe yapı) düzeyindeki taşınmaz malların o entiteye ait olduğu yönünde bir kararı uygulamak istiyor. Oysa Federal Anayasa Mahkemesi'nin belirttiği üzere, taşınmaz mallar entitelere değil federal hükümete ait. Entiteler ise bu taşınmaz malların mülkiyetine değil işletme hakkına sahiptir.

Dodik ise bu kararı reddediyor ve hem anayasa mahkemesini fiilen tanımama yönünde hamle yaparken hem de mahkemeye yeni bir jüri gönderilmesini engelliyor. Hatta mahkemenin kararı uygulanırsa bağımsızlık ilan edeceğini dahi açıkladı. Dodik'in, Bosna-Hersek Anayasa Mahkemesi'ni fiilen tanımama yönünde attığı adımlara paralel olarak "Federal Seçim Komisyonu"na paralel bir Bosna-Sırp Cum. Seçim Komisyonu kurma ve entitede yapılacak seçimlerin kontrolünü buraya aktarma fikri de ayrılıkçı olduğu kadar, "yüksek temsilci"yi sıkıştırmaya ve AB'yi Kosova'nın yanı sıra Bosna'yla sürekli meşgul olmak zorunda bırakmaya dönük bir strateji. Bu hem Sarajevo'nun AB'nin yanı sıra NATO üyelik umudunu erteliyor hem de Sırpları (hem Bosna'da hem de Kosova'da) memnun etmeyecek bir adımın atılamayacağını göstermeyi amaçlıyor.